Pencerede izlerken dışarıdan akan gürül, gürül hayattı, Çocukluğum geldi düşlerime… yıllar nasılda geçti gitti. Tarifi imkansız olan en mutlu zamanlara doğru yolculuğa götürdü dışarıda oynayan çocuklar.
Pencerede izlerken dışarıdan akan gürül, gürül hayattı,Çocukluğum geldi düşlerime… yıllar nasılda geçti gitti.
Tarifi imkansız olan en mutlu zamanlara doğru yolculuğa götürdü dışarıda oynayan çocuklar.
Köyümüz, üç evden oluşuyordu. Evler yan yanaydı. Adı köydü ama biz büyük bir aile gibiydik. Başka hanelerde vardı ama onlar köyün dış tarafında kenar bir yerdeydiler.
Dersim Coğrafyası asi dağlarıyla, vadileriyle cennet diyarıydı. Köyümüz de Dersimin bir parçası olduğundan, tarifi imkansız bir güzelliğe sahipti.
Geçim derdi ve sorunu yüzünde aile büyüklerimiz iş güç peşlerinde koşarken biz çocukları çoğu zaman unuturlardı.
Kendimiz hayal dünyamızda yarattığımız oyunlarımızla oldukça geniş olan hayal dünyamız içerisinde kaybolur giderdik. O vakitler hazır oyuncaklarımız yoktu, biz kendimize oyuncaklar yapardık. Toprak anadan faydalanırdık, toprağı çamurlaştırıp ev, pasta, ekmek yapardık.
Çamur ve ağaçtan yaptığımız bebekleri, eskimiş kumaşları kesip dikerek bebekleri giyindirir ve süslerdik.
Erkek arkadaşlarımızla birlikte ortak oynadığımız oyunlardan biride yakan top oynamaktı. Bazen topumuz olmazdı ve biz yine kendi el becerilerimizle, bezlerden top yapar oyunumuzu oynardık. Gerçi bezden yaptığımız top biraz sert ve canımızı yakardı ama yinede zevkli bir oyundu.
Beklide ömrümün sonuna kadar unutamayacağım şey ise: geceleri yaktığımız ateştir. Ateşin etrafında kızlı erkekli oturur türküler söylerdik. Zifiri karanlığı aydınlatan alevlerin kızılı ve gökyüzüne doğru yükselmesinde aldığımız hazı bir daha bulamadım. Geceleri, ateşin etrafında türküler söyleyerek yıldızların seyrine dalmak…yıldızları sayarken parayla satın alınamayacak bir dönemi yaşadığımızı şimdi daha iyi anlıyorum.
Dersim’de kış mevsiminde kat kat kar yağardı. Toprağın, suların bereketi kardır bu diyarlarda. O dönemlerde dolu dolu yağan kar hayatı felç ederdi. Yıllar sonra köylerimize gelen elektirik en ufak bir fırtınada kesilirdi.
Kardan dolayı kapanan yollar günlerce şehir ile bağlarımız kesilir, ulaşımımız imkansızlaşırdı. Kış mevsiminde vazgeçilmez oyunlarımızdan, kardan adam yapmak ve kar topu oynamaktı.
Daha bunlara benzer bir çok oyunumuz vardı kışın kısa gündüz vakitlerinde.
Hayata dair hiçbir kaygımız olmadan o güzelim kış gecelerinde sobanın etrafına serilen yataklara uzanır masal dinlerdik anne ve babamızdan.
Evimizi aydınlatan gaz lambasının verdiği loş bir aydınlık sarardı evin içerisini, tabi kokusu da tütsü kadar güzel kokmasa da.
Sobanın içerisindeki ateş gibi sıcacık, gecemizi ısıtıyor, dünyamızda derin umutlar ve bu umutları taze zihinlerimizi işleyen masallar bu masallarla zenginleşiyordu duygu dünyamız.
Atalarımızın gördükleri acıları masallaştırarak bizlere anlattıklarını daha sonra ki yıllarımda öğrendim. Ama o dönem, doyamadığım masalları he gece dinlemekten bıkmamıştım ve hep arzu ediyorduk.
Masal bizim toplumun sözlü sanatıdır, dilden dile günümüze kadar gelmiştir masal.
Bazen de Analarımız bizlere ninniler söyleyerek bizleri uyku dünyasına emanet ederlerdi.
Güzel yılar, bir varmış bir yokmuş gibi devrilip gitiler…
Şimdiki çocukların dünyasına bakmaya ve onları anlamaya çalışıyorum…
Geçmişten kurtulup bugüne geliyorum penceredeki duygu dünyam.
Zaman içerisinde, eskiye dair bir iz kalmamış, her şey değişmiş.
Her türlü oyuncak çocukların ellerinin altında hazır duruyor.
Çabalayarak, emek vererek ortaya bir şeyler çıkarmaktan uzak bir çocuk dünyası var bugün.
Bütün oyuncaklar hazır ellerinde ama çocuklar yine huzursuz ve tatminsizlik içindeler. Çocuklu evlerin hemen hemen tümünde ev içerisindeki bir Oda ayrılmış bir çocuk dünyası oluşturulmuş.
Teknolojinin esareti altına alınmış, sokağa çıkmayan, sokakta oyunlar oynamayan, paylaşım ve dayanışmadan uzak bir nesil yetişmekte. Yoz bir kültürün peçesinde büyüyen çocuklarımıza sahip çıkalım…
Toprak ile sokakta buluşturalım çocuklarımızı…