Gerçek şu ki AKP iktidarı hukuksuzlukta 12 Eylül darbesi dönemini bile geride bıraktı. Yargının muhaliflere karşı bir “ön yargıya” dönüştü.
Hukuksuzluk ve baskılar at başı gidiyor…
Diyanet fetvalarını sürdürüyor…
Muhalefet iç kavgalarından işçi ve emekçilerin, köylülerin, ezilen halkların, aydınların, sanatçıların, gazetecilerin karşı karşıya kaldığı hukuksuzlukları görecek durumda değil. En fazla yasak savma babında bir iki açıklama, bir görüntü veriyor…
Oysa başka bir şey örülüyor ve gelişmeler oldukça kaygı verici…
Gazeteci Barış Pehlivan bir kez daha cezaevine girecek. AKP iktidarında hukuk çifte standart uyguluyor. Muhalifler için cezalandırma esas alınıyor. Akbelen’de, Cudi’de uygulanan hukuksuzluk gibi. Çorlu tren cinayeti davasında, Soma’daki, Suruç’taki, Kobanê kumpas davasındaki hukuksuzluk, milletvekili seçilen Can Atalay’ın hâlâ hapiste olması gibi...
Limak Holding ve IC Holding ve diğerleri için hukuk kırmızı halı… Tecavüzcüler, kadın katilleri ve her türlü kirliliği taşıyanlar için “iyi hal indirimi” uygulamakta beis görmeyen yargıçlar, sıra AKP muhaliflerine gelince cezaları üst sınırdan veriliyor.
Hizbullahçılar, IŞİD’li katiller hızla salıveriliyor. Hırsızlık, tecavüz, gasp, uyuşturucu, kadın cinayetleri gibi yüz kızartıcı suçlardan hüküm giyenlerin yararlandığı infaz yasasından gazeteci Barış Pehlivan faydalanamıyor.
Ancak görünen o ki iktidar yargısı ant içmiş, hukuk, adalet bir yana bırakılmış ve daha önce defalarca hukuksuzca hapse attıkları Barış Pehlivan’ı, ibretialem olsun diye bir kez daha hapse atacaklar.
Gazeteci Merdan Yanardağ’ın tutukluluğu 50 güne yaklaşıyor. Tele1 televizyon kanalı da RTÜK tarafından, aynı hukuksuz kararlarla bir hafta karartıldı. Kanalı izlemek istediğinizde o karanlık tabloyu, iktidarın ve onun hukukunun işleyişini karşınızda görüyorsunuz.
Gerçek şu ki AKP iktidarı hukuksuzlukta 12 Eylül darbesi dönemini bile geride bıraktı. Yargının muhaliflere karşı bir “ön yargıya” dönüştüğü, muhaliflerin potansiyel suçlu sayıldığı, hukuksuzluğun yargının hemen tüm hücrelerine işlediği, yargının siyasi iktidar tarafından muhalifleri bertaraf etmek için özel ilgi alanı haline getirildiği bir süreçten geçiyoruz. İktidar tarafından düzenlenen yeni bir yaşam tarzı dayatılıyor…
Dolayısıyla önümüzdeki sürecin çok daha vahim gelişmelere sahne olacağını söylemek için ise kahin olmaya gerek yok…
Zira her gün yeni gelişme ile karşı karşıya kalıyoruz. Muhaliflere göz açtırmıyorlar. Polis ve jandarma iktidarın bekçisi haline getirilmiş durumda. Her gün gözaltılar, yeni tutuklamalar oluyor. Adliye koridorları gazetecilerle, muhaliflerle dolu.
Ekonomik, siyasi çıkmazı derinleşen AKP iktidarının gazetecilere, sanatçılara, aydınlara ve bir bütün olarak muhaliflere yönelik baskıyı daha da artıracağı görülüyor. Doğaya, yaşama, geleceğe sahip çıkmak, hak, hukuk, adalet istemek suç sayılıyor…
Konser yasakları o kadar yaygın hale getirildi ki, artık neredeyse yasak kapsamına alınmayan sanatçı kalmadı. Munzur Festivali’nde sahne alacak sanatçılara yasak getirildi, sanatçılar gözaltına alındı. Sanata sansür, sanatçıya baskı yayılıyor, yaygınlaşıyor. Kürtçe müziğe yasaklar getiriliyor.
Sanatçının AKP’ye yönelik bir söz söyleyip söylememesi de aranmıyor; duruşu, davranışı, giyimi, kuşamı, yaşam tarzıyla hedef seçiliyor sanatçılar. Geçen yıl Aleyna Tilki’nin konseri LGBTİ paylaşımı gerekçe gösterilerek yasaklanmıştı. Bu defa sanatçı Gökçe’nin konseri aynı gerekçeyle AKP’li Sandıklı Belediye Başkanınca yasaklandı. Afyon Sandıklı Belediye Başkanı Mustafa Çöl, sosyal medya hesabından Gökçe için “Bırakın Sandıklı’da sahneye çıkmasını, ilçemiz sınırlarından giremez!” diye yazdı.
Nilüfer Gençlik Festivali de Bursa Valiliği tarafından yasaklandı. Muhalefete yaşam alanı bırakmıyorlar. Ancak CHP, o festivali fiilen yapma yoluna gitmek, yasakları gençlerin birleşik gücüyle parçalayacak bir duruş sergilemek yerine açıklamalarla, demeçlerle muhalefet yürütmeye devam ediyor.
Yaşamı şekillendirmede baş aktör haline gelme çabasındaki Diyanet İşleri Başkanı'nın eğitim öğretimden çalışma saatlerine kadar, yaşamın her alanının cuma namazına göre ayarlanması isteği ile sürecin nerelere vardırılmak istendiğini tahmin etmek zor değil.
Aldıkları alkol gerekçe gösterilerek yasaklara meşruiyet yaratmaya çabalıyorlar. “Dincilik ve milliyetçilik” kapsamlı argümanlar bir biçimde dillendiriliyor ve sanatçılar, muhalifler hedefe konuluyor, yasaklar “anlaşılır” ve “olağan” hale getirilmek isteniyor.
Yeni dönemde, valiler ve kaymakamlar AKP il ve ilçe başkanları gibi hareket ederek AKP’li belediye başkanları ile yarışırcasına konser yasaklıyor, baskı uygulamaları devreye sokuyorlar. Kültür, sanat kapsamlı çalışmalara karşı çağ dışı tüm yol ve yöntemler hukuksuzca devreye sokuluyor.
Ancak ne yazık ki muhalefet her türlüsüyle, tüm farklılıklarıyla bir duruş, bir karşı koyuş, halk için bir çekim merkezi olma becerisi gösteremiyor. Aksine muhalefetin tüm enerjisini kendi iç sorunlarına hasrettiği bir süreçten geçiyoruz. Bu da iktidarın işini, pervasızlığını ve mesafe almasını