Zamanın ruhunu yakalayamamanın da büyük bir sorun teşkil ettiğini 2015 sonrası yaşananlarla tecrübe ettik.  O nedenle geç kalmamak için Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, barış umutlarını canlandıran yaklaşımını geliştirecek barış projesinin ön hazırlığını hemen başlatmalı.

Dikkatler 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem milletvekili seçimlerine odaklanmış durumda. Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nde Türkiye çok yönlü kriz yaşıyor. Farklı yönlerden büyük risklere sürüklendi.

Seçmen, 20 yıllık Recep Tayyip Erdoğan saltanatına son verme eğilimine girmiş görünüyor. 14 Mayıs seçimleri adeta bu sistemin değiştirilmesi referandumu gibi gelişiyor.

Çözülmesi gereken sorunların biri de toplumsal barışı sağlamak. Ne yazık ki, AK Parti iktidarı, son yedi yıldır sadece iç barışı ciddi tehdit eden Kürt karşıtı politikalar uygulamadı, bölge politikaları da aynı bakışın ürünüydü.

Türkiye tarihinde ilk kez, iç güvenlik politikalarıyla dış güvenlik politikaları bu derece iç içe geçirildi. Özellikle Suriye ve Ortadoğu ülkeleri ile ilgili politikalar toplumu dizayn etmeye endekslendi.

14 Mayıs 2023 seçimlerini muhalefetin kazanmasına hazırlık olarak, çeşitli vesilelerle bu konular da sık sık gündeme gelmeye başladı.

Toplumsal barış kapsamındaki hem içerdeki gelişmeler hem de bölgedeki gelişmeler seçimlerin öncelikleri nedeniyle Türkiye gündeminde medyada yeterince yer bulamıyor. Ancak bunlar 14 Mayıs sonrası Türkiye’nin ağırlıklı gündemi olacağa benziyor.

Her şeyden önce muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, ülke krizinin en önemli başlığı olan Kürt sorununa ilişkin iktidarın izlediği politikayla arasına koyduğu mesafeyi bir süredir derinleştiriyor ve bu topraklarda barış umutlarını yeşerten tutumlar geliştiriyor.

Bunun son örneklerinden birini Kılıçdaroğlu’nun twitter hesabından “Kürtler” başlığıyla paylaştığı video oluşturuyor. Videoda AK Parti’yi seçim süreçlerinde “milyonlarca Kürt’e terörist muamelesi yapmakla”, “milyonların haysiyetiyle oynamakla” eleştirdi ve bu durumu “utanç verici” olarak nitelendirdi.

Bir diğerini ise CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun “Bir de Benden Dinleyin, CHP Kürt Sorununun Çözümünde Ne Dedi?” isimli yeni çıkan kitabına yazdığı önsözde “Kürt sorununu demokratik yollardan çözmeye kararlıyız” ifadeleriyle kararlılığını hatırlatması oluşturuyor.

Kitap, Tanrıkulu’nun TBMM konuşmalarından örneklerden, TBMM Başkanlığı’na sunduğu 27 yasa teklifinden ve yine kendisinin hazırladığı CHP’nin “Kürt Sorunu’na Yeni Bakışı” broşürü ile 2022 yılında hazırladığı 19 Soru-19 Cevap” başlıklı raporundan oluşuyor. Bunların bir kısmı parti içinde tartışmalara ve sıkıntılara yol açmıştı.

Diğer yandan Kürt siyasal hareketi tarafından Emek ve Özgürlük İttifakı listelerinden milletvekili adayı gösterilen üç isim dikkat çekti. Bunlar Sırrı Süreyya Önder, duayen gazeteci Hasan Cemal ve Cengiz Çandar. Her üçünün de 2013-2015 çözüm sürecinde barış arayışına önemli katkıları olmuştu. Bu nedenle adaylıklarının yeni bir çözüm sürecine hazırlık olarak algılanması, toplumdaki barış iradesinin de bir göstergesi olsa gerek.

Bütün bunları, toplumu kutuplaştıran, bir birine düşmanlaştıran siyasete karşı, birleşe birleşe birlikte kazanacağız şiarıyla yola çıkan ve hedefi cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak olan Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununda yeni türden bir çözüm sürecinin geliştirebilmesinin potansiyelleri olarak değerlendirebiliriz.

Türkiye’nin iç dinamiklerinin yanı sıra jeostratejik çıkarları ve konumu da Kürt sorununu çözmeyi zorlayan birer faktör.

Çözüm sürecinin çökertilmesiyle Türk milliyetçisi politikalara tam gaz verilmesi, bölgesel ve uluslararası alanda Türkiye’yi gereğinden fazla sınırladı. Türkiye, çözümsüzlük politikasıyla ayağına sıktı, sıkmaya devam ediyor.

Çözüm sürecinin bitirilmesinden hemen önce 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe’de yapılan açıklamadan itibaren Kürt siyasal hareketi Türkiye’nin demokratik dönüşümünü önceleyen bir siyaset izliyor.

Cumhurbaşkanı adayı çıkarma tartışmalarında, kendi çevresinde ‘bizim önceliğimiz Kürt halklarının kazanımları olmalı, Kürtlerin çıkarları önceliğimiz olmalı” biçimde gelişen söylemlere karşı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı almaları iki şeyi gösteriyor.

Birincisi, bu türden yaklaşım ve söylemlerin saflarında zayıfladığını ortaya koyuyor. İkincisi, Kürt hareketi, Türkiye toplumunun önceliğinin artık kendisinin de önceliği olduğunu ve demokratik muhalefetin saflarında konumlanmaya ağırlık verdiklerini gösteriyor.

Çözüm sürecinin çökmesinde etkisi olduğu düşünülen ve sonrasında bölgesel politikaların odağında olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin de Şam yönetimle ile son dönemde benzer bir ilişki geliştirmeye çalışması, barışa dair umutları artırıcı bir gelişme.

Suriye’deki Kürt yönetiminin savaşın 12. yılında hafta başında açıkladığı “Suriye krizinin demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için deklarasyonu” bu kapsamda vurgular içeriyor. Sekiz maddeden oluşan deklarasyonda, fiili yönetimin kazanıma dönüştürülmeye çalışıldığı ve Şam yönetimiyle ortaklaşmaya ağırlık ve öncelik verilen öneriler sunuluyor.

Arap ülkelerinin Esad rejimi ile ilişkilerini normalleştirme adımlarının da büyük bir ivme kazandığı bir dönemde, 14 Mayıs seçimleri sonrası muhalefet bu gelişmeleri ıskalamayacak bir pusulaya sahip olabilmelidir.

Hiç kuşkusuz öncelikle 14 Mayıs’ta güçlü demokratik siyasal iklim değişikliğine yol açacak seçim sonuçlarına ihtiyaç var. Bu yolda ilerlemenin zaman alacağı çok açıktır.

Ama zamanın ruhunu yakalayamamanın da büyük bir sorun teşkil ettiğini 2015 sonrası yaşananlarla tecrübe ettik.

O nedenle geç kalmamak için Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, barış umutlarını canlandıran yaklaşımını geliştirecek barış projesinin ön hazırlığını hemen başlatmalı.

İyi bayramlar.