Ülkemizde ve dünyada siyaset iki kutupludur. Birinci kutup; halktan ve emekten yana olan siyaset, ikici kutup ise sermayeden yana olan siyasettir

“BAŞKALARININ YOLUNDA YÜRÜYENLER AYAK İZİ BIRAKAMAZLAR”

. Arzuladığımız halktan ve emekten yana olan siyasettin demokrasiyi ve demokratik işleyişi içselleştirip esas almalarıdır.  Sermayenin hegemonyasını planlı, programlı bir şekilde kurguladığı ve kutsadığı alanlardan bir tanesi siyasi alandır. 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde iktidar olmuş partiler; darbelerden, sermayeden ve uluslararası güçlerden aldıkları icazet ve desteklerle iktidar olmuş ve dokunulmazlık zırhı oluşturmuşlardır. Ülkemizin siyasi tarihinde, gücünü halktan ve bilimden alan siyasetçiler hep tutuklanmış, bedeller ödetilmiş, partileri ise kapatılmıştır.  Bu anlamıyla ülkemizde ki emek, barış, demokrasi mücadelesi ateşten gömlek olup, önümüzde çözülmesi gereken acil bir sorun alanı olarak durmaktadır.

Geniş halk kitlelerini kapsamayan, kişiyi veya belli bir zümreyi esas alan sömürüye dayalı siyaset, burjuva siyasetidir. Burjuva siyasetinde halkların iradesi, güvenliği, mutluluğu, refahı kişiye endekslidir. Bu kişi İl başkanı, belediye başkanı, MYK üyesi veya genel başkan olabilir. Yetki ve olanakları elinde bulunduranlar, genel anlamıyla halkın iktidarını değil, kendi iktidarını kuruyorlar. Akıllarını ve bedenlerini ucuza icraya verenlerden ekip kurup, demokrasicilik oyununu oynayarak bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Siyaset günü kurtarmak için değil, eşitlik, emek ve demokrasi kavramlarının yaşam bulması için yapılmalıdır. Halkı için çalışanlar yok mudur? Elbette vardır. Ancak bu tür insanların sayıları, görev süreleri ve sorumlulukları sınırlıdır. Yani en genel anlamıyla sos olarak kullanılır ve fotoğraf tamamlanır.

Burjuva siyaseti kişi endekslidir. Siyasetin tabana yayılıp serpilmesini kadınların, gençlerin, emekçilerin siyasette belirleyici olmaları, aktif olmaları istenmez ve çeşitli entrikalarla nitelikli insanlar, ekarte edilir. Siyasi gücün ekonomik güçle eşitlendiği, burjuva siyasetinde rıza aranmaz, hakikat aranmaz, kültürel ve ahlaki değerler karşılık bulmaz. Bu değerler burjuva siyaseti ile ters, parayla doğru orantılıdır. Kıblesi rant olan siyasetçinin, gelecekteki yerinin siyasi çöplük olduğunu da gayet iyi bilirler.  

Siyasetçilerden aranması gereken temel özellik, dürüstlük ve güvenirliliktir. Sonrasında da siyasetçi etkili kararlar verebilen, iyi iletişim kurabilen, görevine sadık, tartışmalara dahil olabilen, hukuku ve adaleti esas alan, nezaket ve hoşgörüden ödün vermeyen bir karaktere sahibi olmalıdır. Siyasetçinin görevi kariyer yapmak değil, demokratik zeminler oluşturmak olmalıdır. Ve aynı zamanda siyasi istikbalini güvence altına alan değil, insanca yaşamı ve özgürlükleri önceleyen kişiler olmalıdır. 

S.L. Braundon derki; “başkalarının yolunda yürüyenler ayak izi bırakamazlar.” Siyasette de öyledir. Başkalarının hegemonyasında siyasi faaliyette bulunanlar, her türlü ranttan yaralanabilir, hayatlarında yetenekleriyle, bilgi birikimleriyle asla sahip olamayacakları olanaklara sahip olabilirler, farklı makamlara getirilebilirler. Ancak bu tip kişiliklerin toplumda kalıcı bir yerleri ve saygınlıkları olmaz. Ömer Hayyam diyor ya; “Varsın hayat yalakalara şans tanısın, ben onuruma fiyat biçmem. Yaşadığım kadar daha yaşasam asla tükürülecek eli öpmem.” Onuruyla siyaset yapanların şiarı ve temel felsefesi Ömer Hayyam’ın bu dörtlüğü olmalıdır.

Sevgi ile kalın.

Ahmet KARAGÖZ

16.10.2023 / ÇANKAYA