CHP, AKP ve MHP’nin 2 yıl daha uzatılmasını istediği savaş tezkeresine “hayır” dedi. İlk defa atılmış olan bu adım önemli bir gelişme. Yıllardır AKP’nin “vatan, millet” söylemiyle esir aldığı muhalefet şeytanın bacağını kırdı.
Erdoğan’ın bu durumdan fazlasıyla rahatsız olduğunu gördük. Son grup toplantısında 4-5 dakikalık bir video göstererek bir kez daha Kılıçdaroğlu’nu hedef göstermesi bu gelişmeden sonra oldu. Kılıçdaroğlu’na Ankara’da yapılan linç girişiminin görüntülerini dünyaya izleterek, bir kez daha “Bunlar iyi günleriniz” demeye getirdi. Zaten Kılıçdaroğlu da haklı olarak “Yarım kalan işi tamamlayın demek istedi” mealinde açıklamalarda bulundu.
Gerçekten de endişe verici bir durum. Erdoğan halk nezdinde tükendikçe, muhalefet gelişme gösterdikçe ateş püskürüyor, tehdit ediyor. Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’na, Meral Akşener’e, Selahattin Demirtaş’a, karşısında yer alan herkese karşı ne denli tahammülsüz olduğunu biliyoruz, ancak CHP’nin son tezkerede gösterdiği tutum Erdoğan ve Bahçeli’yi hepten sarsmış gözüküyor. Bunun bir kırılma olduğunu biliyorlar. Arkası da gelecektir bu tutumun…
Tezkerenin Meclisten geçmiş olması bu gerçeği değiştirmiyor. Artık sadece iç politikada muhalefet değil dış politikada da muhalefet edilmesini dayatan bir süreç içerisindeyiz. CHP, tezkere oylaması öncesinde 14 soru sordu. Soruların her birinin bir mantığı var, tek tek değerlendirmek olası, ancak buna gerek yok. Önemli olan AKP’nin dayatmasına ve iç politikada malzeme olarak kullanacağı ve gelecek seçimlerde kendisi için en uygun koşulları oluşturmaya yönelik olduğu önceden belli olan bu tezkereye “hayır” diyebilmekti.
Sonuçta tezkere AKP, MHP ve İYİ Partinin oylarıyla Meclisten geçti. Tezkere oylamasında, dış politikada hükümetin ardına dizilip tüm yanlışlarına ortak olma geleneğinde bir kırılma yaşandığını söylemek olası. İYİ Parti içinden de Durmuş Yılmaz “hayır” dedi. DEVA Partisi ise çekimser tutum alarak, bu kırılmaya bir çentik ekledi. Aslında burjuva muhalefet olmanın dahi gereği bu tezkereye karşı durmayı gerektirirdi. Elbette CHP içinde gönlü “evet” vermekten yana olanlar da vardır. Tüm bu olasılıklara rağmen AKP’nin dış politika üzerinden muhalefeti esir alma kaynağı önemli bir darbe aldı.
AKP, 10 yıllar boyunca “Ulusal güvenlik, milli çıkarlar, teröre karşı mücadele” gerekçeleri ile muhalefete el kaldırtıp indirtmeyi başarıyordu. Ülke kaynaklarını yabancı sermayeye peşkeş çektikleri, ABD ve Rusya emperyalizmine yedeklenerek ve Neoosmanlıcı maceracı politikaların ülkeyi yıkıma götürdüğü, içeride kutuplaşmayı derinleştirdiği ve tüm bunlar üstünden kendi iktidarını sürdürdüğü gerçeği orta yerdeyken, AKP dış politikada muhalefeti baskılamayı bildi. “Beka, vatan” diyor, “Ezan susmayacak, bayrak inmeyecek” hamasetiyle, muhalefeti arkasında sıra haline getiriyordu.
Elbette HDP’yi ayrı tutmak gerek. Buna parlamentodaki TİP’i de eklemeli. Parlamento dışındaki sol ve sosyalist güçler, EMEP, Sol Parti ve tüm demokratik kesimler hep farklı bir yerde durdular; savaş politikalarına, savaş tezkerelerine karşı oldular. Dahası, sol ve sosyalist güçler ile CHP’nin içindeki bir kesim de hep CHP’ye bu yönde çağrılar yaparak, savaş tezkerelerine karşı durması gerektiği yönünde çağrılar yaptılar, ancak şimdiye kadar başarılı olamamışlardı.
Ne diyelim, yanlıştan ne zaman dönülürse o kadar iyidir! Ve umarız ki bu duruş; içeride ve dışarıda barış politikalarına, demokratikleşme mücadelesine, Kürt sorununda eşit haklara dayalı çözüme vardırılabilir… Dahası, CHP’nin dilinden düşürmediği “Yurtta sulh cihanda sulh” söylemine uygun bir tutum için esas alınır; içeride ve dışarıda daha etkin bir politika uygulanır.