Yüksek enflasyon, zamlar ve artan döviz fiyatları karşısında genelde bütün kamu emekçileri özelden eğitim ve bilim emekçileri yoksulluğa, güvencesizliğe mahkum edilerek teslim alınmak istenmektedir. Emek alanında örgütlü bulunan, güç ve iktidar güdümlü sendikalar ise üyelerinin sesine ve taleplerine değil, iktidarın talep ve talimatlarına kulak kabartmaktadırlar.
Kamu emekçilerinin, yoksulların, işçilerin, ezilenlerin, üniversite öğrencilerinin yasal, insani, demokratik taleplerinin şiddetle bastırıldığı, gözaltı, tutuklama ve sürgünlerin yaşandığı bu dönemde, geçekleri görmeyecek kadar kör, sesleri duymayacağımız kadar sağır, tepki koymayacak kadar da korkak değiliz.
Kamu çalışanlarının, ekonomik, özlük, demokratik haklarının kayba uğradığı böylesi süreçlerde sınıf bütünlüğü içerisinde oluşturulacak bir mücadele programı kamu emekçilerine nefes alma ve birlikte iş yapma imkân ve olanağını yaratır. Bu olanağı hayata geçirecek olan KESK ve bağlı işkollarıdır. Çünkü KESK ve bağlı iş kolları bunu hayata geçirecek birikime ve pratiğe sahiptir.
Yüksek zamlar ve enflasyon karşısında alım gücü azalan, kamu çalışanlarının ek zam talebi ve 3600 ek gösterge talebi emekçilerin ve emek örgütlerinin gerçek gündemi haline getirilmeli ve sınıf bütünlüğünde kazanıma dönüştürülecek yeni eylemlikler örgütlenmelidir. Öğretmenlerin ücretli, sözleşmeli yani güvencesiz ve çok düşük ücretlerle köle koşullarında çalıştırılması ise, insan hakkı ihlalidir. Yine sözleşmeli ve kadrolu öğretmenlerin mazerete dayalı il içi ve il dışı yer değiştirme taleplerinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafında görülebilir kılınması ve bu sorunlara çözüm üretilebilmesi için baskı unsuru olmak zorunluluktur.
Covid-19 salgın hastalığı, insan yaşamını tehdit eden önemli unsurlardan biri olarak ülkemiz ve bütün dünya ülkelerinin birinci gündem maddesi olarak yerini korumaktadır. 2 milyon insanın ölümüne neden olan salgın hastalığı, milyonlarca insanın işsiz ve aç kalmasına da neden olmuştur. Birçok ülke Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle yurttaşlarının asgari bir yaşam sürdürebilmeleri için her türlü ekonomik tedbirleri alabiliyor iken, Türkiye’de ise, devlet iş vermediği, elinde işini aldığı, açlığa mahkum ettiği, sürgün hayat yaşattığı, yoksul ve fakir demeden her kese iban atarak adeta dilendiği bir salgın sürecini yaşattı ve yaşatıyor.
Salgının ilk gününden itibaren bilim insanları ve sağlık örgütleri bulaş riskini en aza indirmek için maske, mesafe, hijyen kurallarına her insanın dikkat etmesi gerektiği konusunda toplumsal bir duyarlılık bir yandan uluşturulurken, diğer bir yanda ilkel diyebileceğimiz koşul ve şartlarda fabrika ve işletmelerde milyonlarca işçi çalıştırılmakta ve İktidar partisi (AKP), on binlerin katılımıyla il kongrelerini gerçekleştirmektedir.
Eğitim Sen, baştan beri bütün tedbirler alınarak okullar yüz yüze eğitime açılmalıdır diyor. Ancak Milli Eğitim Bakanı, okullara yeteri kadar maske ve dezenfektan gönderildiğini ifade etmektedir. Sanki tek sorun, maske ve dezenfektanmış gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Oysa Milli Eğiti Bakan’ın bizzat kendisi dahi okulların ne zaman, nasıl yüz yüze eğitime başlayacağını bilmiyor. Bilinen tek gerçek; davulun Sayın Selçuk’un sırtında olduğu, tokmağın ise sarayın elinde olduğudur.
Seyreltilmiş sınıflarda yüz yüze eğitim için ek derslikler, yeni öğretmen ataması, ek bütçe ve eğitim emekçilerinin iki doz aşısının tamamlanması konusunda somutlaştırdıkları ve kamuoyu ile paylaştıkları henüz bir hazırlıkları ve planlamaları ne yazık ki yoktur.
Eğitimin yüz yüze yapılması için tedbir almayan siyasal iktidar, sınavların yüz yüze yapılması konusunda ki amacı ve ısrarı; öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin yaşamlarını riske etmek midir? Sınavların yüz yüze yapılabildiği mekânlarda eğitimde yüz yüze yapılabildiğini MEB’e ve siyasal iktidara hatırlatmak isteriz.
Yoksul emekçi halklarının öğrenim çağındaki çocuklarının aleyhine gelişen eşitsizlikleri basın ve kamuoyu ile paylaşmak, demokratik tepki koymak; insanım diyen her kesin görevidir. Unutmayın ki Covid-19 değil, devlet tarafından alınmayan tedbirler ölüdür. Öyle ise ölümü değil, yaşatmayı esas almalıyız.
Sağlıklı olun, sevgi ile kalın.