Erdoğan “Kobanê düştü düşecek” demişti. Kobanê düşmedi. Destansı bir direniş sergilendi ve halk düşmanı IŞİD yenildi.
Kobanê düşseydi, IŞİD yönetime gelecekti. Bunu isteyenler vardı. Ancak başını Kürt kadın ve erkeklerinin çektiği dünyanın birçok ulusundan devrimcilerin destek verdiği direniş başarıya ulaştı ve Kobanê daha sonra Rojava’nın kantonlarından biri oldu.
Ancak Erdoğan yönetimi Kobanê ile hesaplaşmaktan vazgeçmedi. Bir yandan dışarıya askeri seferler, bölgeye yönelik yerleşme hesapları devreye sokuldu, diğer tarafta içeride Kobanê direnişine destek veren demokratik güçlere karşı bir saldırı dalgası başlatıldı.
İktidarın HDP’yi hedef tahtasına oturtmanın nedenlerinden birisi Kobanê’nin düşmemiş olmasıdır. Bunu hazmedemediler. Öç almak için türlü yollar aradılar. Selefi örgütlere destekten başka birçok gelişmeye kadar…
HDP ile Türkiye’nin demokratik güçlerinin birlikte hareketinin yarattığı direniş dalgasının boyutu ve IŞİD’in yenilgisi AKP iktidarı için bir travma oldu ve Kobanê kumpas davası bu hesapların bir ürünü olarak açıldı, açtırıldı. Sahte deliller, yalancı tanıklar, ırkçı faşist, gerici, yandaş yayın organlarının kupürleriyle açılan bir kumpas davasıdır Kobanê davası.
1 Ağustos’ta yeniden başlayan ve bir hafta sürecek olan davaya bu defa Diyanet İşleri Başkanlığı katılma isteğinde bulundu. Aslında bu katılma isteğinden çok savcının mütalaasına katılma ve HDP’lilerin cezalandırılması fetvasıdır.
Saray ne istiyorsa Diyanet ona fetva yazıyor…
Onca yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet karşısında sus pus olan bir Diyanet İşleri Başkanlığı var.
Ancak Kobanê kumpas davasında ceza verilmesi için fetva verecek kadar cevval…
Ülke kaynakları haraç mezat satılırken Diyanetten bir açıklama duyulmuyorken, Kürt ve Türk, tüm Türkiye halklarından siyasilerin yargılandığı Kobanê kumpas davasında cezalar yağdırılması için dilekçeler döşüyor, fetvalar çıkarıyor.
HDP Eski Eş Başkanları Demirtaş, Figen Yüksekdağ, milletvekilleri ve HDP eski yöneticileri için ithamlarda bulunan, savcının mütalaasına destek çıkan, hukuksuzca yargılanan 18’i tutuklu 118 siyasetçinin cezalandırılmasını isteyen bir Diyanet İşleri Başkanlığı var.
Diyanet, açlık ve sefalet içinde yaşayan milyonlar varken halkın vergileriyle sağlanan, birkaç bakanlığının bütçesini geçmiş bir bütçeye sahip olmayı kendine hak görürken, “Camilerin zarar gördüğü” gibi afakı bir gerekçeyle IŞİD’e karşı direnişin kalesi sayılan ve tüm dünyada insanlığın saygınlığını kazanmış Kobanê direnişinin öcünü almak anlamına gelen bir davaya katılıp, suçsuz insanların cezalandırılmasını isteyebiliyor.
Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, açlık hat safhaya varmışken lüks arabalarda, konforlu alanlarda yaşamayı ‘helal’ sayan Diyanet İşleri Başkanlığı, Kobanê kumpas davası” için seferber olmuş.
Ülkenin kaynakları avro ile dolar ile yapılmış sözleşmelerle üç beş holdinge, kapitalist çetelere peşkeş çekilirken Diyanet İşleri Başkanlığı ses çıkarmıyor. Akbelen Ormanlarının Limak tarafından yağmalanmasına ses etmiyor, direnen kadınlara gençler destek için ağzını açmıyor.
Saray’ın ihtişamından mutlu mesut bir Diyanet Başkanı var. Saray neyi mübah sayıyorsa Diyanet ona cevaz veriyor. İktidarın hiçbir yanlışına dikkat çektiği hatırlanmayan, gerçekleri görmeyen, duymayan konuşmayan Diyanet İşleri Başkanlığı, Demirtaş, Yüksekdağ, Tuncel ve diğer 118 siyasetçi cezalandırılsın istiyor.
Diyanete göre işçi cinayetleri fıtrat. Kaçak maden sahibi olmak, iş güvenliği, işçi sağlığı konusu Diyanetin bir fetvasında yer almadı. Diyanetin başındakiler, aile efradını birçok kuruma yerleştirmekte bir beis görmüyor. Uygulanan baskı ve diğer uygulamalar sonucunda intihar eden müftüler, din görevlileri için sorumlu aramıyor. 9 yaşındaki kız çocuklarının evliliğine cevaz veren, tarikatları arka bahçesi gören, kadın cinayetlerine gıkı çıkmayan, tarikat yurtlarındaki onca pisliğe ses çıkarmayan Diyanet İşleri Başkanlığının HDP’li siyasetçilerin cezalandırılması için fetva anlamına gelen dilekçesi bu davanın nerelerden görüldüğüne ve nasıl bir karar çıkacağına ilişkin bir göstergedir.
Müftüler, imamlar, yüz binden fazla çalışanıyla devasa bir iktidar ordusu yarattılar. İtiraz edeni kapı dışına atıyorlar. Varlığını iktidarın bekasına kendi geleceğini de tek adam yönetimine bağlamış, dini siyasete alet etmenin mekanizmasına dönüşmüş bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. Gelir dağılımındaki uçurumu mübah sayan, yoksullara dua etmesini telkin eden, milyonlar açlık içindeyken bir avuç zenginin lüks ve safahat içinde oluşuna gıkı çıkmayan, kapitalizmi kutsayan bir din anlayışının sahibi olanların camilere ilişkin söylemi ise Erdoğan’ın Gezi direnişini karalamak için söylediği “Camiye birayla, çamurlu ayaklarıyla girdiler” sözleri kadar karşılıksızdır.
Az çok demokratik bir ülkede diyanet işleri başkanlığı diye bir kurum olmaz. Ancak şimdilerde Osmanlı’daki Şeyhülislam işlevine dönüşme çabası içindeki bir Diyanet İşleri Başkanlığı ile karşı karşıyayız. O zaman Padişah için verilen fetvalar şimdi iktidar için verilmek isteniyor.
Ve haklıdan yana, hak ve adalet için direnenden, ezilenden, mazlumdan yana, yoksuldan, açtan ve sefilden yana değil; zenginden yana, iktidar olandan yana olan ve iktidarın fetvacısı gibi hareket eden Diyanet İşleri Başkanlığının Kobanê kumpas davasına dahil olması, HDP’lilere ceza verilmesini istemesi onun gerçek yüzünü, kimlerin yanında yer aldığını bir kez daha göstermiş oldu.