Gece yarısı kararnameleri ile ülkeyi yönetenler, TBMM’yi baypas ederek ancak darbe dönemlerinde yaşanabilecek kararları ansızın ilan edenler hâlâ darbe karşıtlığından ve mağduriyetten dem vuruyorlar.
Oysa ne TBMM ne yargı… Ne yasa ne kural tanıyorlar. Resmi gazetede gece yarısı kararları ilan ediyor, İstanbul Sözleşmesi’ni bir gece yarısı kararıyla ortadan kaldırıyorlar. Gece yarısı operasyonları, gece yarısı ev baskınları, gece yarısı KHK’leri…
Kayyumlar, gözaltılar, hapisler…
AYM ve AİHM kararlarını tanımama…
Parti kapatma girişimleri, milletvekilliklerin düşürülmesi…
Merkez Bankası olayında olduğu gibi, görevden almalar da gece yarısı oluyor… Bazen borsalar gözetiliyor, bazen Saray’ın gece mesaisi… Bunlar herhangi bir demokratik ülkede olacak işler olmasa gerek…
Ancak hâlâ demokrasi yanlısı ve darbe karşıtı geçiniyorlar. İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı kararıyla iptal edilince, az çok demokratik olan bir ülkede, konuyu TBMM iradesine karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendirmesi beklenen Meclis Başkanını, “Bu ne ki; Montrö’de bir gece yarısı kararıyla kaldırılabilir” anlamında sözlerine karşı birçok kesim farklı nedenler ve ifadelerle konuya tepki gösterdi.
Ancak emekli amirallerin açıklaması en ses getireni oldu. Gece yarısı kararlarıyla ünlü AKP iktidarına malzeme lazımdı, mağduriyet kisvesine bürünmesi gerekiyordu ve hemen üzerine atladı.
ReklaErdoğan’ın gece yarısı hukuksuzluklarını yasaya, Anayasa’ya, teamüllere TBMM’nin yok sayılan iradesine, hukuka uygun görenler, emekli 104 amiralin Montrö Anlaşması’na ilişkin açıklamaları darbe girişimi olarak değerlendirip, büyük bir fırtına kopardı.
Söz konusu emekli amirallerin bir bölümünün “Ergenekon”, “Balyoz” gibi davalardan dolayı yargılanmış, hapis yatmış, görevden alınmış ya da istifa etmiş oldukları biliniyor. Bu davaların “FETÖ Kumpası” olarak değerlendirilmesinden sonra beraat ettikleri, görevlerine döndükleri ya da emekli oldukları biliniyor. AKP ortaklarından olsalar da, amirallerin AKP’den çok “ulusalcı”, “Avrasyacı” oldukları, bir bölümünün bir süre Perinçek ile kader birliği ettiği, MHP ve diğer milliyetçi ya da “ulusalcı” kesimlere, CHP’ye yakın ve yatkın oldukları öngörülebilir. Başta Kürt halkının demokratikleşme taleplerinin şiddetle bastırılması konusu olmak üzere AKP-MHP ortaklığının bir bileşeni oldukları da biliniyor.
Ancak, AKP yönetimine yeni bir konu lazımdı, aradı ve buldu. Emekli amirallerin açıklaması Montrö açıklaması işlerine yaradı. Peki bu AKP’nin çıkmazlarına dert olur mu, ömürlerini uzatır mı, pek sanmıyorum. Aslında çok fazla kullanamayacakları daha şimdiden görülmüş oldu.
Muhalefeti darbecilikle suçlayıp “Millet İttifakı”nı bir kez daha parçalama hesabının da tutmadığı görüldü. Ancak İYİ P. ve CHP’nin bu gelişme karşısında sağlam duruş gösterdikleri ve AKP’nin hesabını bozarak hamle yaptıklarını söylemek de zor. Oysa bu gelişme hem darbelere karşı tutum hem de AKP’nin darbeci zihniyetinin orta yere serilmesinde bir olanak olarak değerlendirilebilirdi. Bu hâlâ mümkün…
Zira, düne kadar iktidarın destekçisi olan emekli de olsa bir grup askerin iktidardan kopuyor olması onların bir parça daha zayıflaması demekti. Bu gelişmenin AKP destekçisi çeşitli klikler içinde etki yapacağı da söylenebilir.
Tabii bu yeni gelişmelere ve muhalefetin ve elbette AKP’nin tavrına ve hamlelerine bağlı. Kimse bu gelişmeden hareketle emekli generallerin AKP ile yeniden bir bağlaşık yolu bulmayacakları sonucuna varmamalıdır.
Zira AKP-MHP faşizanlığının mesafe almasında önemli bir dayanak teşkil ettikleri bir yana, aynı zamanda AKP’nin Neoosmanlıcı, yayılmacı politikasının da birer cengaver gibi çalıştıkları biliniyor. Kimileri, şimdilerde artık AB ve ABD’nin sınırlarına çekilmiş olan AKP’nin bir dönem Doğu Akdeniz ve Ege’de fırtınalar koparan “Mavi Vatan” mucidiydi. Suriye topraklarına operasyon yapılması, Kürtlerin yaşam alanlarına cihatçı örgüt mensuplarıyla müdahale, yine Karabağ’da Azerbaycan çıkartması, Kıbrıs, Libya’nın içlerine girme, Türkiye üzerinden IŞİD kalıntılarının savaş meydanlarına sürülmesine, S-400’lerin alınmasına kadar birçok gelişmede dahil olanlardı. Yani imzacı amirallerin büyük bölümü, baskıcı ve yayılmacı iç ve dış politikada Erdoğan destekçisi durumundaydı. Şimdi ayrışıyor olmaları, AKP’nin, “beka” “vatan, millet, bayrak” meselesi diye yeni bir alan açmasıyla değişir mi onu da göreceğiz.
Gelişmenin yönü, muhalefetin nasıl bir yol izleyeceğiyle yakından ilgilidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Ötekilerin Gündem’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.