ABD Başkanı Trump’ın, Suriye’den çekileceklerini açıklamasından bu yana Suriye ve bölge yeni bir hareketlenmeye sahne oluyor. Başında büyük bir böbürlenme konusu edilen, Trump’ın Erdoğan ile konuşup ikna olmasından sonra çekilme kararı verdiği ve meydanın TSK’ye kaldığını söyleyecek kadar abuk sabuk politikalar, önü arkası belli olmayan içi boş analizler sıralandı.
ABD Başkanı Trump’ın, Suriye’den çekileceklerini açıklamasından bu yana Suriye ve bölge yeni bir hareketlenmeye sahne oluyor.
Başında büyük bir böbürlenme konusu edilen, Trump’ın Erdoğan ile konuşup ikna olmasından sonra çekilme kararı verdiği ve meydanın TSK’ye kaldığını söyleyecek kadar abuk sabuk politikalar, önü arkası belli olmayan içi boş analizler sıralandı.
ABD’nin, Trump da olsa, bu tür derin kararlarda öyle ayaküstü söylenmiş sözlerle hareket etmeyecek kadar köklü bir emperyalist güç olduğunu söyleyenlere de aldıran olmadı.
Kürt düşmanlığı üzerinden birbirine gaz verdi ırkçı şoven güçler. ABD çekilince Kürtlerin işi zordu; Fırat Kalkanı ve Efrîn çıkarmasından sonra yeni operasyonlar gündemdeydi. “Bir gece ansızın” sözleri bir böbürlenme meselesi olarak revaçtaydı.
Kazın ayağının öyle olmadığı çok geçmeden anlaşılmış olmalı.
Bölgedeki güç dengeleri içinde hareket olanağına en az sahip olanın Türkiye yönetimi olduğunu görmüş olmalılar.
ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmediği, bölgedeki birçok ülkede hava üslerinin varlığı, askeri gücünün bulunduğu, başta Türkiye’de üsleri olmak üzere, İsrail gibi bir jandarmasının ve yine onca uşak yönetiminin bulunduğuna dair gerçekler bile yok sayılarak ABD’nin çekilmesinin yaratacağı boşluklar üzerinden tartışmalar yürütüldü.
ABD’nin boşluğunu bunlar dolduracaktı…
Suriye toprakları sayılan ve başta Kürtler olmak üzere üzerinde yaşayan halkların yönetimindeki topraklara yönelik operasyonların ve elinde tutmayı başardıkları mevzilerinin tümünün emperyalist güçlerin Türkiye’den kopardıkları ekonomik, askeri, siyasi kazanımların karşılığı olduğu görülmüş olmalı. Ve bu dengelerin de sabit olmadığı, her an değişebileceği/değiştiği gerçeğine uyanmış olmalarını umuyoruz.
Dahası hızlı ve yeni hamleler karşısında ne yapacağını şaşırmış bir Türkiye yönetimi tablosu yaşandı bu birkaç hafta içinde.
İç politikaya yönelik olarak, yerel seçimlerde işi giderek zora girmiş olan AKP’nin halkın ekmeğinden çalarak “Sınıra sürekli yığınak hali”dir sürüp giden. Bir de, Kürt karşıtlığı üzerinden, Türk-Sünni birliğidir hedeflenen… Aslında halkı halka düşmanlaştırma politikasıdır sürdürülmekte olan.
Erdoğan ve ekibinin iç politikaya yönelik hamlelerini iyi algılamış olan emperyalist güçlerin, her malzeme arayışını titizlikle değerlendiriyor oluşu sadece ikiyüzlülüklerinden değil, aynı zamanda okkalı çıkarlarını biraz daha gerçekleştiriyor olmalarında yatıyor…
Rusya’nın 2011’den sonra Suriye’de, İran ve Türkiye’de elde ettiği çıkarlar ayrı bir ayrıntılı yazı konusu olduğundan girmeyeceğiz. Rusya’nın hâlâ planları var…Geçiş süreci gibi düşünülen ve Türkiye’nin onayıyla İdlib şimdilik HTŞ’ye geçmiş olsa da çatışmalar ve taktikler devam ediyor. Dengeler hızla değişeceğe benziyor.
İdlib ve Halep kırsalındaki 12 gözlem noktasının, 8’inin HTŞ kontrolünde olduğu, diğerlerinin UKC denetimindeyken bunların önümüzdeki günlerde Efrîn ve İdlib’e doğru dağıtılacağı hesaplarının yapıldığı şimdiden belli oldu. İdlib’e HTŞ desteğiyle girilmiş olsa da, artık ne Minbic, Ezaz, Cerablus, ne Fırat’ın doğusu, ne de Derêzor da kalacak koşulları bulunmaktadır.
ABD’nin çekilme kararından sonra yapılan açıklamalarda Kürtlerin kontrolünde hiçbir yönetim kalmayacaktı. Ne PYD, ne YPG, YPJ, ne SDG kalacaktı! Her tarafta Türk bayrağı…
AKP, Sultan Murat, Hamza Tugayları, Sultan Süleyman Şah grupları üzerinden plan yapadursun, Ruslar Efrîn, Ezaz, Cerablus’a yığdığı HTŞ ile Türkiye’yi tatmin ediyor gözükerek başka bir planı devreye sokmaya koyuldular.
ABD’nin geri çekilme açıklamasıyla birlikte YPG ve SDG, hızla bir yol haritası çıkardı. Kuzey Suriye’nin Suriye devletiyle yeniden bütünlüğü konusu gündeme getirildi. Suriye ordusu Kuzey Suriye’de yani Rojava’da, Menbiç çevresine yığınak yapmaya başladı. Bazı bölgelerde yeni gelişmeler yaşanıyor.
Kürtlerin Esad yönetimi ile başlattığı yeni süreç işliyor.
Suriye’nin geleceğine Suriye halklarının karar vereceği bir sürece doğru atılan adımlar var. Bu gelişmelerde Suriye halklarının yanında olmak gerek. Her ulustan, her inançtan ve her dilden halkaların özgür iradesinin tecellisinden yana olunmalı…
Baskıcı Suriye yönetiminin demokratik bir biçimde yeniden düzenlenmesi Suriye halklarının iradesiyle mümkündür. Demokratik Suriye’nin garantisi olan Kürtlerin kendi kaderlerini belirlemelerine ise kayıt-koşul konulmamalıdır.