Başlığa çıkardığım bu cümle ise, 19 Ocak’tan bu yana direnişte olan Farplas’ta kadın işçilere, patron görevlisinin verdiği yanıttan aldım.
Bugün, herkesin bildiği ve andığı gibi 8 Mart. Tam 165 yıl önce bugün çalıştıkları tekstil fabrikasında grev yapan, üstlerine kitlenen demir kapıların ardında, çıkarılan yangında yanarak yaşamını yitiren 129 kadının ölüm yıl dönümü. Ortaçağ’ın “cadı kazanları” gibi tutuşturulmuş ve diri yakılmışlardı.
Bir 50 yıl sonra, 1907’de, onların mücadelesine sahip çıkan ve anılarını yaşatmak için Clara Zetkin’in teklifiyle, Sosyalist Kadın Enternasyonal oturumunda kararlaştırılan Dünya Kadınlar Günü. Emekçi kadınların mücadele günü, birlik ve eylem günü.
O da tam 112 yıldır, savaşta barışta kutlanmakta. O gün anısına kadınlar özel grevler düzenlerken, Rusya’da büyük devrimlere yol açmakta, kara Afrika’nın bağrında 8 Mart birlikleri, komünleri yaratılmakta, Suriye’de, Rojava’da ateş altında kadınlar demokratik iktidar kurmakta.. Neoliberal kapitalizmin ve onun yeni dünya düzenine karşı, neredeyse 30 yıldır dünyanın merkezlerinde ve çeperlerinde kadın grevleri, ülkeler ve kıtalar arası kadın yürüyüşleri, ev işine paydos eylemleri düzenlenmekte, geceyi ve sokağı kadına yasaklayan erkek egemen düzene inat kadınların gece yürüyüşleri olmakta. Velhasıl burada adını anmaya bile yer bulamayacağımız çeşitte ve yoğunlukta kadın hareketliliği, öfkeli isyanlar yükselmekte.
Bugün 8 Mart yine ve zaten dünya gibi Türkiye’de de güne 8 Mart anma ve anlatımlarıyla, en çokta; kadınlar gününe özel indirim reklamlarıyla uyandı insanlık..
Ne istemişti New York’ta yakılan kadınlar? Çok basit: erkek işçilerle aynı işi yapıyoruz, ücretlerimiz de eşit olsun! Sekiz saatlik iş günü istiyoruz. Biz kadın işçilerin çalışma koşulları çok ağır düzeltilsin.
Ama işte, Avrupa ülkelerinden bile önce kadınlara seçme ve seçilme hakkıyla övünen Türkiye’de modern üretimin en modern tesisinde, kadın işçi sayısının erkek işçi sayısına eşit olduğuyla övünüldüğü Farplas’ta, 2022’de ücret eşitliği yok!
Niye? Cevap başlıkta; siz kadınsınız, sizin işiniz gibi kazançlarınız da yedektir. Ek gelir sizinki...
Hatırlarız değil mi... Bir- iki yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük bir kalifiye işsiz karşında, “iki üniversite bitirdim, işsizim” diyen genç kadına; “kocan çalışıyor mu” diye sormuş ve “evet” yanıtını alınca da, “o yeter, hadi evine git bakiim” demişti. Farplas’taki patronla Cumhurbaşkanın zihni aynı; erkek egemen düzen ve onu sermayeye yoldaş eden devlet düzeni!
Eve gönderilen kadın, siyasetten dışlanan kadın, eğitim hakkı erkekten sonra gelen kadın, sağlığı, erken evlendirilip koca evine işgücü yapılan kadın, dağa kaldırılan, itaat etmezse öldürülen kadın, mutsuz evlilikten kurtulmak isteyen,boşanmaya kalkarsa çocuğu ve açlıkla sınanan kadın... Velhasıl hayatı ve geleceği, ölümü bile babaya-kocaya bağlanan kadın; her durumda evin baş hizmetçisi kadın! Fabrika da ikinci sınıf işçi, ikinci sınıf ücretli olacaktı elbet.
Yani 165 yıl önce Newyork’un tekstil işçileri yakan yangın bugün tek o değil elbet- Farplas işçisi kadınları yakıyor!
Sadece bu değil, sermaye sınıfı devletle el ele, Covid 19 salgınında, gece yarısı torbalarından birinden Kod 49 çıkardı. Şimdilerde işçi kıyımının gözde gerekçesi bu. İçeriği ne? Kendi çıkarılışı gibi, onun kadar ahlaksız; İş Yasası’nın 25. maddesinin 2. fıkrasında 9 farklı “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan” Kod 29’un yerine, ikame edilen madde. Ne yaptığınızın önemi yok; patronun beyaz yakalı elemanlarına itiraz etmeniz bile siz işçiyi Kod 49’luk yapıyor. Ve siz bir daha başka yerde işe giremiyorsunuz. İktidar Bloku’un EYT icadı ile yüzbinlerce kadın ve erkeğin emeklilik hakkını gasbetmesi gibi, ebediyen işsizlik, yoksulluk ve dahası açlığa mahkumiyet bu.
Aslında Kod 49’a gidişte bir de Kod 29 vardı ve kadın işçiler bakımından çok önemliydi. Kod 29 maddesi, işten atılmayı doğrudan “ahlak” ile tanımlandığı için büyük tepkiyle ortadan kaldırılmak zorunda kalmışlardı. Düşünelim; ahlak ve namus kavramlarını ve törelerini kadının cinselliği üzerine kurmuş bin yılların erkek egemen ahlakının, işçi kadını ahlaksız sayacak bir Kod’la işten atıldığında ne olur? Şimdi kadınların iş yerlerinde özellikle taciz, mobing (ve çeşit çeşit baskı) durumlarına karşı mücadele edemesin diye, yerine koydukları Kod 49 var. Namus adına namussuzluk yani... En iyi tanımıyla iki yüzlü ahlakçı erkek egemenliği ile ahlakı paradan ibaret sermaye düzeni ve organizatörleri devlet, en başta kadın işçilerin hayatlarıyla oynuyor.
Sadece bu da değil. Örneğimiz yine Farplas’tan gidelim. 19 Ocak günü, ücret zammına itiraz eden ve direnişe geçen işçiler hızla sendikalaştılar. Patron sendikalaşan 100 işçiyi atınca, işçiler kendilerini fabrikaya kapattı, aynen NewYork tekstil işçileri gibi-. Bir grup işçi çatıya çıktı, oradan seslerini duyurmaya çalışıyordu. Gruptan ikisi kadın işçi. Polis ekiplerinin kadın işçilere nasıl sesleniyor, bir de ona bakalım: “atlarsan atla orospu” “susacak mısın orospu” “orospuluk yapma”; “onun bunun altına yatıp kalkarken de böyle bağırıyor muydun”, “orospu çocukları inecek misiniz?”...
Farplas’ın kadın işçileri bugünkü dünya da yakılmadılar belki ama en galiz küfürleri yediler polisten. (Bu arda Bursa’da gece vardiyasında üstlerine kapıların kapandığı için yangından kurtulamayan beş işçi kadını, İplik Hayatlar’ı unutmayalım) Bunlar, işkenceci polislerin, askerlerin gözaltında ya da cezaevlerinde kadınlara küfürlerinin aynısıdır, ki benim başıma çok gelmiştir- ve kimi durumlarda hafif bile sayılır; çünkü taciz ve tecavüzle tamamlanır işkence seansları çok kez. (Ve şu anda mapushanelerde binlerce kadın bu zulümlere uğramaya devam etmektedir. Her gözaltı kadınlar için birer cinsel işkencedir.) Bugün kameralar önünde işçi kadınlara bu küfürlerle alenen cinsel işkence uygulanmıştır.
Son cümle erkek işçilere ama dikkat edelim; onlara da analarının üzerinden küfrediliyor. İşte erkek egemen düzenin evde, sokakta, işkencehanede ve fabrika önündeki ahlakı bundan ibarettir. Siz bunu fabrikalarda, devlet dairelerinde, tarla bağ bahçede de açık ya da örtülü olduğu gerçeğini ekleyebilirsiniz.
Kadın işçilerin anlattıklarına göre Farplas’ın içi de dışı gibi; kadın işçilere cinsel saldırı tehdidi yapan kadın görevli var. Şöyle diyor bir işçi kadın: “Takım Lideri Nurcan Yavaş, işçilere mobbing yapıyordu, ‘benim kocam hap bağımlısı gelir buraya hepinizi bilmem ne yapar’...” İlginç fabrikanın patronu da kadın, hem de en iyi kadın melek filan gibi ödül almış Ahu Büyükkuşoğlu Serter, direnişin ana nedeni olan sendikalaşmayı yasaklıyor ve “Eğer fabrikaya sendika girerse kapatırız”, diyerek işçileri işsizlikle tehdit ediyor.
İnternet sitelerinde “önce insan” mottosu yazılı Fark Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahu Büyükkuşoğlu S.’in fabrikasında insandışılıkların bini bir para, onun melek ödüllerinin ipliğini pazara çıkaracak kadar çok. Kadın işçilerin yaşadıklarıysa katmer katmer zulüm ve sömürü çeşnisi. Çalışma süresi 12 saat. Her işçi, çocuğu kapıda kalacak olan kadın işçi dahil her işçi istendiğinde mesaiye kalmak zorunda. Çünkü, mesaiye kalmazsanız, devamlılık primini kesiyorlar. Yönetim sendikalaşan 100’ü aşkın işçiyi işten çıkardı. işçiler bir açıklama duymak için iş yerine gittiler ve kendilerini fabrikaya kapattılar.
Ama o fabrikada baskı ve aşırı sömürü yeni değil, kuruluşuyla birlikte. 20 yıllık bir kadın işçinin dediği gibi; “İşyerinde beyaz yakaların ağır baskısı var ki, su içmeyi yasakladı, tuvalet de yasak, bu ihtiyaçlarımızı ancak molalarımız sırasında giderebiliyorduk”. Bütün yasaklar, üretimi yoğunlaştırmak, denetimi artırmak adına yapılıyor. Çünkü fabrikada beş kişinin yaptığı iş, üç kişiyle gerçekleştirilmeye çalışılıyor, su sebilleri bile kaldırılıyor, ilaç içmek isteyen işçiler azarlanıyor. Çünkü fabrika büyük otomotiv sanayiye yan ürün, yedek parça, ara mal yapımı ve montajı yapıyor. 7 farklı şirket ve 5 işkolu ile işçileri baştan bir birinden kopartan bir sisteme sokuluyor. Çok övülen takım çalışması, aslında neoliberal ekonomi modelinin “Kalite Çemberleri” dedikleri, patronların tamamen çıkarını kollayan işçileri örgütlü olmaktan ve toplu direnişini yok eden model. Ahu Serter, “sendika girerse kapanır” dediği, işte acımasız vahşi düzen.
Aslında bu yazdıklarımın ham bilgisine birkaç tıkla internetten ulaşabilirsiniz. Ben, koşulları 1857’lere döndürülmeye çoktan başlanmış işçi sınıfının Farplas’taki bölüğünü yazıma konu edinerek, erkek egemenliği ile devlet ve sermayenin birlikteliğinin “neoliberal ekonomi modelinin nasıl işletildiğini, söze ve eyleme döküldüğünü göstermek istedim. Vahşi kapitalizmin erkek egemenliğiyle kadını sömürmesine, ezmesine, aşağılamasına karşı direnen kadın işçileri selamlamak istedim. Farplas’taki kadın işçiler, dün Novamed’de, bugün pek çok yerde olduğu gibi bu sömürü modeline karşı hepimiz için direniyor. NewYork’un tekstil işçilerinin temel talepleri bugün onların da, iş ve gelecek arayan tüm kadınların temel taleplerinden. Bütün işçilerin, bütün kadınların temel talepleri öyle çok ortaklaştı ki, son zamanlarda olduğu gibi, direniş anaforu daha da büyüyecek görünüyor. İşçi kadınlar bütün kuralsızlıklarıyla birlikte bu çarkı kırmaya herkesten fazla aday.
8 Mart dünya emekçi kadınlar gününde ele alınacak pek çok kadın bölüğü ve devasa sorunları var. Şiddetin savaşın, yokluğun ve yoksulluğun yolları kestiği bu dünyada çocuğuna bez ve mama bulmaya uğraşan kadınlar var. Savaşlar nedeniyle, yerlerinden yurtlarından koparılan, sınır ötelerine sürülen, mültecilikte sömürünün ve zulmün çarklarında benzersiz acılar çeken kadınlar var.
Bu dünyanın bütün pasına ve kirine karşı direnen kadın mücadele güçleri, hak ve adalet için sokakları tutan Emine Şenyaşar gibi kadınlar var. Zindanlarda direniş kadar kadın aklını ve iradesini büyüterek, geleceği düşlerini oya gibi işleyen politik tutsak kadınlar var. Ağır hastalıklarıyla ölüme yollanmaya çalışılan Aysel Tuğluk, Fatma Tokmak gibi kadınlar var. Oysa onlar zamanımızın ağır tecrit duvarlarını eskite eskide insanlığa umut taşıyorlar. Hayatı boydan boya direniş kılan Kürt kadınlar var. Zeytin ağacının gövdesini gövdesiyle korumaya kararlı köylü kadınlar. Yazan, çizen anlatarak direnen kadınlar var...
Bir de uyuyan bir dev var, evde baş hizmetli, en ağır iş sahibi, uyandırılmaya, kavgaya kendisi için katılmaya aday, milyonlarca adı yok kadın var.
Dünküler; kadın direniş basamaklarını döşeye döşeye bugünler bizleri taşıyanlar var.
Kadınların direndiği yerde dünya güzelleşir, ilkbahar gelir, hatta devrimler olur. Kadın devrimleri halkası, bütün insanlığın kurtuluşuna kapı olur. Bu 8 Mart Kadın mücadelesinin geliştirmesi dileğiyle, yanlarına varamadığım bütün kadınları kucaklamak istiyorum.