Bakırköy Adliyesinde önceki gün hakim karşısındaydık. Emine Erdoğan’ın 50 bin dolarlık Hermes marka çantasının lüks ve şatafata denk düştüğünü yazmış olmak, Türkiye’de bunca yokluk ve yoksulluk varken 144 işçinin asgari ücretine denk bir çanta taşımanın doğru olmadığını söylemek suç sayılıyor.

 

Bakırköy Adliyesinde önceki gün hakim karşısındaydık. Emine Erdoğan’ın 50 bin dolarlık Hermes marka çantasının lüks ve şatafata denk düştüğünü yazmış olmak, Türkiye’de bunca yokluk ve yoksulluk varken 144 işçinin asgari ücretine denk bir çanta taşımanın doğru olmadığını söylemek suç sayılıyor. Sarayın talimatıyla iddianameler hazırlanıyor ve yargılanıyoruz.

Yazıda İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun aynı günlerde başlayan yargılamasını da konu etmiştik. Haksız hukuksuz yargılamalardan, Canan Hanım’ın mütevazılığından söz etmişken, Emine Hanım’a “Güzel vasıflar atfetmeyerek hakaret” suç işlemişiz. Gülünç, ama gerçek! Zira iddianamedeki suçlama aynen böyle.

Olsun! Biz gerçekleri yazmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Yıllar önceki paylaşımlarından dolayı birkaç suç yaratılarak yargılanan ve İstanbul seçimlerinin kazanılmasında önemli payı olduğu konuşulan Kaftancıoğlu’na verilen hapis cezası “Büyük bir tesadüf eseri” olarak 23 Haziran’da, yani İstanbul seçimlerinin birinci yıl dönümünde, bizim yargılanmamızdan bir gün önce istinaf mahkemesi tarafından onandı!

Biz israftan, saraydaki şatafatlı yaşamdan söz ettik, ülkedeki açlıktan sefaletten örnekler verdik, İstanbul’un çöplerinden ekmek toplayanların, sebze ayıklayanların olduğu bu koşullarda 50 bin dolarlık Hermes marka çanta taşımak “Ayıp olmuyor mu?” diye Saray’dakilere sorduk ve bundan yargılandık.

Ancak İmamoğlu öyle bir 1. yıl müjdesi verdi ki, iç geçirmemek olası değil!

“Milliyetçilikse milliyetçilik, muhafazakarlıksa işte buradayım, fetihçilikse alası” dedi. İBB’nin görevlendirmesiyle İngiltere’deki bir müzayedede açık arttırmada en yüksek fiyat olan, 770 bin sterlin verilerek alınan ancak müzayede evi yetkililerinin açıklamasına göre komisyon ücreti eklenince 935 bin 250 sterline ulaşan, gümrük, taşıma vs masraflarıyla birlikte 1.5 milyon sterline çıkacağı anlaşılan Fatih’in tablosu için İmamoğlu’nun paylaşımı şöyle;

“Londra’da açık artırma ile satılan, Fatih Sultan Mehmet Han’ın günümüze kadar gelebilmiş üç orijinal portresinden biri olan, İtalyan Ressam Gentile Bellini’nin atölyesinden 15. yüzyılda çıktığı tahmin edilen yağlıboya tabloyu İBB olarak satın aldık.”

50 bin dolarlık Hermes çanta ile Fatih Sultan Mehmet tablosunu aynılaştırmak değil muradımız. Ancak Saray’la milliyetçilik, muhafazakarlık yarışına girenlerin ne gerekçeyle olursa olsun, halkın olanaklarını çarçur etmelerine tepkisiz kalamayız. Zira İstanbul ittifakı ile kazanılmış belediyenin, başka öncelikli işleri ve icraatları olmalıdır.

İBB’nin Saray tarafından uğradığı kuşatmayı konuştuğumuz gibi, İmamoğlu’nu, halkın bütçesini yanlış kullanıyor olmasından dolayı eleştiriyi de esirgemeyiz.

İmamoğlu’nun, “Türbeye tekme attı”, “Elleri arkasında türbeyi ziyaret etti” eleştirilerinden sonra başkanlığının 1. yılında Fatih tablosu ile yanıt vermek arzusunda olduğu anlaşılıyor. Bu konu daha çok konuşulacak. Bunun, AKP ve Erdoğan’a karşı “Biz daha milli ve daha yerliyiz” diyerek sağcı, muhafazakar, milliyetçi kesime hoş görünmenin bedeli olduğu söyleniyor. Oysa belediyelerin işi pahalı tablo ihalelerini takip ederek en yüksek fiyatı verip, burjuva politik hesaplar yapmak olmamalıdır. Birinci yıl kutlaması yapılacaksa, en yoksul, hizmet götürülmemiş mahallelerden başlanabilir.

İstanbul’a gelişi 10 belki 12 milyon lirayı bulacağı söylenen Fatih tablosu parası ile İstanbul’un yoksul mahallelerine kültür merkezleri, resim, müzik kursları, yoksul çocuklara eğitim desteği verilmesi veya yıllarca hizmet verecek opera, tiyatro, müzikal gösterilerin yapılabileceği gelişkin bir kültür-sanat merkezinin inşa edilmesi yararlı olurdu. İşsiz, yoksul milliyetçi, muhafazakar ya da laik, demokrat, sol, sosyalist tüm İstanbulluların yararlanabileceği işler daha isabetli olmaz mıydı?

Tablonun müzayede tahminlerinin iki katı fiyata satın alınması, Ekrem İmamoğlu’nun kendisine yönelen milliyetçi-muhafazakar saldırılara burjuva politik bir yanıt ne yazık ki.

İstanbul Belediyesi de dahil olmak üzere kamu harcamalarındaki öncelik sırası, siyasal ve sınıfsal tercihlerle yakından ilgilidir. Pandemi sürecinde, işsizlik ve yoksulluğun hatta açlığın büyüdüğü, insanların yaşamlarının tehdit altında olduğu bir süreçte, bu tablonun fahiş fiyatla satın alınmasının öncelikli ihtiyaç olarak kabul edilmesi bizim tercihimiz değildir.

Saray’a özenmenin İstanbul halkına bir yararı olmaz Sayın İmamoğlu!