Kılıçdaroğlu’nun, “siyasi cinayetler olabilir” açıklaması hâlâ tartışılıyor. Tartışılmalıdır da. Geçiştirilecek bir konu değil. Zira Türkiye’nin tarihi bir yanıyla da siyasi cinayetler tarihidir. İktidardakilerin bıraktığı kötü bir miras var. İktidar hırsının kardeşi kardeşe boğdurttuğu Osmanlı tarihi de düşünülünce, mirasın her bir tarihi durağı var ki bir öncekinden beter. Osmanlı’dan İttihatçılara, oradan Cumhuriyetin on yıllarına yayılan ve son yirmi yıla uzanan hiç de iç acıcı olmayan bir tarihtir bu.
İttihatçılardan bu yana onca katliam onca siyasi cinayet gerçekleştirildi. Ölmek ve öldürmek üzerine kurulu bir iktidarın sahiplerinin yönettiği uzun yıllar var. Ne yazık ki onlardan devralınan bir miras gibi süregelmektedir bu akıl. Övünç meselesi olarak sahiplenilen bir mirastır da. İktidarda kalmayı “vatan-millet” meselesi olarak gösterip dünkü ortakları da dahil olmak üzere tüm muhalefeti “vatan haini” gösteren bir zihniyetin tezahürüyle karşı karşıyız. Zihinler resmi tarihle kirletilince neyin cinayet, neyin katliam neyin kahramanlık olduğunu kestirmek de kolay olmuyor! Sorgulanmadan, tarihin ve aklın süzgecinden geçirilmeden “Milli kahramanlık” hanesine yazılan onca acı var, akıtılan kan, alınan can var. Onca katiliyle övünülen bir Türkiye gerçeği içindeyiz ne yazık ki… Din adına, milliyetçilik söylemine nice kurbanlar verildi.
Siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar, sendikacılar, akademisyenler, öğrenciler… Kürtler, Ermeniler, Aleviler…
Bir de yakın tarih var. 7 Haziran seçimlerinde yenilgi alan, tek başına iktidar olamayacağını gören şimdiki yönetimin 1 Kasım seçim “zaferinin” bedeli çok acı oldu. Türkiye’nin en kanlı katliamları yaşandı. 10 Ekim’de 103 canımızı yitirdiğimiz Ankara Gar Katliamı, Suruç Katliamı, Diyarbakır, Adana, İstanbul… Dünyanın en kanlı cihatçı örgütü elini kolunu sallayarak bombalar patlattı, memleketin dört bir yanını kan gölüne çevirdi. Sınır boyları savaş alanına döndü. Vatan millet naraları atılarak yapıldı birçok şey. İçeride ve bölgede kaosa boğulduk.
Şimdi muhalefete “İktidara talip olmaya kalkmayın” diyen bir momentteyiz. “Beka”yı kendi saltanatlarının devamı olarak halka sunmanın çabasındalar. Bir kez daha “iktidar hesabıyla ne yapacağı belli olmaz” endişesine işaret ediliyor. Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri böyle okunuyor. Boğazına kadar batmış iktidarların baş vurduğu kaos politikası endişesi var. Böylesi bir süreç olasılığına dikkat çekiliyor. Son yerel seçimde büyük bir yenilgi almış olan ve her geçen gün tükenen iktidarın söyleminin yarattığı kaygı dile getiriliyor. Bu kapsamdaki kaygılar hiç yabana atılacak gibi değil.
Zira CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun 6 Ekim’de Mersin ziyaretinde ifade ettiği “Siyasi cinayetler kaygım var” sözleri birkaç defa tehlike atlatmış bir siyasetçinin ağzından dökülmektedir. Kılıçdaroğlu linçten zor kurtuldu ve linç girişiminde bulunanlar övgüyle anıldı, yumruk atanların kahraman gibi karşılandığı bir süreç yaşandı. Meral Akşener de birkaç defa saldırıyla karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla son dönemde hem CHP hem de İYİP yetkililerinin “siyasi suikast” duyumu aldıklarını söylemeleri ciddiyetle değerlendirilmelidir. Bu iddialar iktidar tarafından reddedilse de iktidarın eski ortaklarından olan, devlet bağlantılı çete yöneticisi Sedat Peker’den de ölüm listelerinin hazırlandığına dair açıklamalar geldi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, daha önce Meral Akşener’e yönelik saldırı sonrasında sarf ettiği “Bunlar daha iyi günleriniz” sözleri de bu konu ile ilişkilendirilerek konuşuluyor. Ancak muhalefet tarafından bu kapsamda bir mücadele hattı belirlenmiş değil. Muhalif gazeteciler, siyasetçiler, hedef tahtasına yerleştirilmiş durumda. Halk Tv’nin kapısında adeta nöbete durmuş bir şiddet şebekesi var. Gazeteciler, siyasetçiler dövülüyor ve hesap sorulamıyor, yapanın yanına kar kalıyor. AKP’den ayrılıp parti kuran siyasetçiler, MHP’den ayrılıp parti kurmuş siyasetçiler, “din ve milliyetçilik” üzerinden siyaset yapılmasına karşı çıkan dünün o mahalledeki gazetecileri, siyasetçileri de hedef halindedir. HDP ve Kürt siyasetçiler hedef tahtasından indirilmiyor.
İktidarın, sınır ötesi savaş çığırtkanlığı da bu hesapların bir devamı olarak işletiliyor. Yine Kürt sorunu üzerinden “beka” söylemi pişiriliyor. Şimdi artık AKP-MHP oyununa düşmeden, HDP’nin ve Türkiye’nin demokratikleşme çabası içinde tüm güçleriyle ortak tutuma gereksinim var.