"Çok sevdim, tarifsiz ve de ağır bir bedelle! Olsun, sana çok deydi Melet çayı. Sen hep ak, dolu, dolu ve göğsünde balıkların güneşe olan aşka, karınlarını dönerek şavkıyan tarifsiz ışık gibi..!"
Nerede kalmıştık:
“Siyaset” denilen insan aldatmacası işte. Oysa yaşamın ta kendisidir ve başka bir hazdır gidip devrimle buluştuğunda!
Ne kadar başardık bilmiyorum ama benim için büyük hazdı ve kendini geliştirmek adına bir fırsat..!
Galiba bu yolda hep yavan yürüdüm ve bir orta doğu alt kültürünün dayattığı çok şeyi aşmak adına bireysel takındım. Sonuçta siyaset insanlarla, insan adına yapılıyordu ve bu yolun nasıl bir karmaşa olduğunu çok bilerek!
Yaşamı projelendirmeye olan inancımı hiç bir zaman yitirmedim ve bunu görev yaptığım Wan ilinin müthiş potansiyeli olan arıcılık üzerinde denemiştim!
Müthiş bir başarı yakalamıştık. O dağ eteğindeki yoksul köyün kaderi ekonomik olarak değilmiş ve bu alanda müthiş ekonomik kazançlar elde etmişlerdi. Tabi öğretmenliğimizden kaynaklı bunun eğitim boyutunu asla pas geçmeden.
İlte şimdi o dağ eteğindeki insanların çocukları doktor, mühendis, öğretmen ve başka meslekler de çoğalarak bir makus talihi yendiler desek yeridir.
İçinde proje olmayan bir siyaset anlayışı her zaman yavandır.
Hele ki yerel mevcudu geliştirmek istiyorsanız başka alternatifiniz yoktur!
Bunlar olmayınca temsil ettiğiniz halkın gerisine düşmek kaçınılmazdır ve sadece önde durmakla sürekli komikliğinizin selfisini çekersiniz!
Neden, niçin, kim için siyaset sorularına mantıklı bir yanıt üretmezseniz, sadece bireyi ve bireysel arzuları yaşatmaktan öteye gidemezsiniz!
Kafa kol ilişkileri ve gelişmeye takoz gibi inatla direnen feodal kültür üzerinden siyaset devşirmek çok tehlikelidir ve her devrimci buna şiddetle itiraz etmeli, karşı durmalıdır!
Aksi taktirde siyaset sürekli kapınızda “ üç maymun” mantığı ile durur!
İsmini duymadığınız bir çok devrimci arkadaş bu aralar bu dünyada sessiz, sedasız göçerek gitti. Hepsi açık ve gizli bedellerin vücutlarında açtığı tahribatlara sonuna kadar direnseler de, bir noktada olmuyor işte!
Yaşam, doğduğun gün ile öldüğün gün arasındaki bir serüvendir!
Kime nasıl yakışıyorsa öyle gidiyor işte.
Biliyorum ki devrimcilerin ölüm korkusu yoktur ve onlar her adımlarını Azrail eşliğinde atmışlardır ve ölüm takibine alışık oldukları için, son nefesin çok da önemi yoktur!
Bazen dağlara direnirsiniz ama içinizdeki sinsiye gücünüz yetmez ve sizi alıp gittiğinde kazanmış mı oluyor, bilmiyorum ama neticede bu doğal bir döngüdür. Belki de mutlu sondur, bir çok çirkinliğin arasında sıyrılıp gitmek!
Arkadaş, kitabıma atfen Melet çayının bir yay çizerek köyümüzün dibinden kıvrılıp akan videosunu göndermiş!
“ Böyle akar Melet çayı” demişiz ve kaşlarının tarifi diyerek..!
Biliyorum, daha çok akacak nehirlerimiz ve mavi kanadından suyun yüzüne güneş taşıyan yusufçukların üç beş günlük ömre inatla yaşama olan inancı gibi..!
Çok sevdim, tarifsiz ve de ağır bir bedelle!
Olsun, sana çok deydi Melet çayı. Sen hep ak, dolu, dolu ve göğsünde balıkların güneşe olan aşka, karınlarını dönerek şavkıyan tarifsiz ışık gibi..!
Hasan ŞAHİN