“Yargıda, ekonomide ve devlet idaresinde yaşanan örgütlenmiş kötülük, toplumda gittikçe muhalefetin cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun duygusunu geliştirdi.”
Yerel seçimlerde ciddi güç kaybına uğrayan iktidar partisine, erken seçim baskısı üç yıldır gündemden hiç düşmedi. Ama hiç ciddiye almadı. Böylece yirmi yıldır tek başına iktidar olmayı başaran Adalet ve Kalkınma Partisi bir rekor daha kırdı.
Bu rekor kırma çabaları iktidar partisi için hiç de hayırlı sonuçlar doğurmadı. Her geçen gün içerde, dışarda saldırganlaştı, baskılarını ve hukuk, yasa tanımazlığını artırdı.
Seçimlere bir yıldan az bir zamanın kaldığı şu günlerde iktidar partisinin artık iktidarda kalma olasılığının kalmadığı kesin gibi.
Bütün araştırma şirketlerinin verileri, iktidar partisinin 2019 yerel seçimlerinde başlayan seçmen kaybedişinin, 2022 yılı başından itibaren düzenli ve kalıcı bir şekilde devam etmekte olduğunu gösteriyor. Sandık göründüğünde ise bunun olağanüstü bir gelişme yaşanmadığı koşullarda hızlanması bekleniyor.
Bu yılbaşına kadar, iktidarın oy kaybetmesinin önüne Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir yolunu bulup geçebileceğini, seçmenin gönlünü kazanabileceğini düşünenler, bunu umut edenler, buna güvenenler ve bundan korkanlar toplumda çoğunluktaydı.
Ağırlaşan ekonomik, siyasi kriz daha doğrusu yönetememe krizi, artık bu beklenti, korku ve umutları aşındırdı. Dün parti dışı muhaliflere yaptıklarını son dönemde parti içinde cılız sesle itirazları dillendirenlere baskılar, tehditler ve linç girişimleri gündemde. İktidar çöküş yaşıyor.
İktidar partisi, artık sadece uluslararası kriz anlarında “milli davranış” geliştirmekle, iktidarda kalma fırsatı yaratabileceğini düşünüyor. Merkez muhalefet ile iktidar bloku, dışişlerine dair konularda MHP çizgisinde buluşuyorlar. İktidar bunu değerlendirmeye çalışıyor.
Diğer yandan iktidarın Kürt oyları maniple etme amaçlı olası açılımları konusunda kafa karışıklığı sürüyor. Bu nedenle “iktidar seçim öncesi Abdullah Öcalan’ı devreye sokacak ve buna MHP’yi de ikna etme hazırlığı yapıyor “ gibi açıklamalar bir nebze de olsa ilgi uyandırıyor.
Kürt karşıtlığının etkisi altında olmayanlar, çeşitli nedenlerle Kürt demokratik siyasal hareketine husumet beslemeyenler ve Kürt mücadelesinin gelişimini kavramış olanlar, bu türden açıklama ve gerçeği yansıtmayan bilgi paylaşımlarının bizzat kendisinin manipülasyon olmanın ötesine geçmeyen çaresizlikler olduğunun farkındalar.
Bunlar, iktidarın eteğinden tutarak paçayı kurtarma veya ayakta kalma çırpınışlarıdır. Bütün bunların artık bir çözüm yolu olma olasılığı yok denecek kadar az. AK Parti son beş yıla kadar sahici muhalefetin yokluğunda iktidarda kaldı. Şimdi iktidarın yanlış, sapkın, güvenlikçi ve saldırgan politikaları adım adım merkez muhalefeti iktidara taşıyor.
Yargıda, ekonomide ve devlet idaresinde yaşanan örgütlenmiş kötülük, toplumda gittikçe muhalefetin cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun duygusunu geliştirdi. Altı muhalefet partisinin hazırladığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş Programının önemi tali planda kalmaya başladı.
Değerler sisteminin, “örgütlenmiş iyiliğin” nasıl inşa edileceği konusu ve politik çerçevesi yerine, örgütlenmiş kötülüğün sonunun gelmesine odaklanan kendini iyi hissetme arzusu, süreci belirleyebilecek bir hal aldı.
Bu durumu muhalefet açısından hayra yormak oldukça zorlama olur. İktidarın, siyasi muarızlarına karşı uyguladığı yok etme, elimine etme veya siyasi tasfiye uygulamalarının yaşam hakkını tehdit eden boyutlara ulaştığı bir süreçte, örgütlenmiş kötülüğü ortadan kaldıracakların, siyasi kibir, kapris, fırsatçılık ve güç zehirlenmesi gibi davranış ve yaklaşımlarıyla bu süreç başarılamaz.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in bir süredir dile getirdiği “cumhurbaşkanlığına değil, başbakanlığa adayım” gibi sözleri fırsatçılık ve güç zehirlenmesidir. Merkez muhalefet partileri tarafından siyasi kapris olarak algılanacak bir davranıştır.
2023 seçimlerinde başbakan seçimleri yapılmıyor. Muhalefetin cumhurbaşkanı adayına oy verenlerin büyük bir çoğunluğu da cumhurbaşkanına oy verirken aslında dolaylı olarak kendini başbakan adayı ilan eden hiç kimseye oy vermiş olmuyor.
Meral Akşener’in bu konudaki açıklamalarının kendi seçmenine yönelik olma ihtimali daha yüksek. Bu durum, meselenin ikbal avcılığı basitliğinde değerlendiriliyor olma olasılığını düşündürüyor.
Örgütlenmiş iyilik için siyasi partilerin her birinin kendi siyasal geçmişleriyle yüzleşmeleri ve aşmaları, kendileriyle helalleşmeleri elzem.
Merkez muhalefet artık seçim kazanmaktan daha çok örgütlenmiş iyiliğin inşasına odaklanmalı. Geçmişe değil geleceğe bakacak siyasi cesaret gösterilmeli.