Felaketlere zemin hazırlayan ve sonrasında boyutunu derinleştiren bir iktidarla karşı karşıyayız.
Ülkeyi bir şirket gibi yönetmeye ahdetmiş olanlar keyfince talan ettikleri ülkede insanlığa, doğaya, geleceğe hiçbir yatırım yapmadı, yapmıyor. Tüketmeye doymuyorlar. Hep kâr, hep çıkar gözetildi. Siyasal İslamcı yönetimin paraya, lükse ve safahata doymadığına tanık oluyoruz. Son yangınlar bunu çok çarpıcı biçimde gösterdi.
Mevcut olanaklar bile seferber edilmedi. Bir milyona yakın ordusu, polisi var Türkiye’nin. Bir basın açıklaması yapılırken onlarca TOMA, yüzlerce polis harekete geçiren, binlerce bekçi istihdam eden iktidar, yangın söndürmeyi; halkın bir kürek toprak-bir kova suyuyla söndürme çabalarına terk etti.
İlk günler nerede neler olduğunu, yangının boyutlarını ve devletin hareketsizliğini izleyen halk, iktidarın tavrına karşı öfkeyle dolarken bir yandan da dayanışma ağları geliştirdi. Dünyaya çağrılar yapıldı. İnsanlık hızla harekete geçti, kamuoyu baskısından dolayı 13 uçaklı saray mukimleri birkaç yangın uçağı kiralamak zorunda kaldı. Uçak gönderen ülkeler oldu. Yangın bir nebze de olsa kontrol altına alınmaya başlandı.
19 yıllık iktidarın, eldeki THK uçaklarını çürümeye bıraktığı, Hırvatistan ve İspanya’nın gönderdiği uçakların ise THK’nin hangardaki uçaklarıyla aynı olduğu da görülmüş oldu.
Diğer yanda yandaş ya da ortaklık haline gelmiş şirketleri güçlendiriyorlar. Yangın uçakları almayanlar Albayraklara olanak yaratmaya devam ediyor. Somali yönetimine 30 milyon dolara ulaşacak bir hibenin Somali Limanı için yapıldığı anlaşıldı. Ülke yanarken onların neyin hesabında olduğunu görüyoruz.
Tek adam için uçan saraylar, bir düzineden fazla uçak ve her yana yazlık kışlık saraylar inşa etmeyi itibar sayan iktidar; mevcut olanakları bile sakınarak yangının büyümesine neden oldu.
Evrensel gibi gazeteler, sosyal medya mecrası, yurttaşın çekip yaydığı haberler, birkaç televizyon kanalı üzerinden gerçeğe ulaşıyor olmamız sarayı ve onun güdümündeki mekanizmaları rahatsız etti ve “itibarımız zedeleniyor” denilerek hızla harekete geçildi. İletişim Başkanlığı, RTÜK, savcılar, yandaş medya, onların kalemşorları, sözcüleri…
Düğmeye basıldı ve yangınlara ilişkin haber, görüntü ve bilgi akışı engellendi. Bir yandan da çeteler harekete geçti. İklim değişiminin tetiklediği felaketler için kamu yararına hiçbir önlem almayan iktidar yangınlardan sorumludur. Daha yangınlar sürerken açıklanan TOKİ projeleri, yanan orman alanlarının Turizm Bakanlığına tahsisi fırsatçılığı açığa çıkmış olmasına rağmen, dikkatleri başka yere çekme çabasındalar. Buradan ırkçı ve milliyetçi kesimi mobilize etme yangın içinde başka yangınlara, canı yanan ve iktidara karşı öfke dolan kesimleri susturma, teslim alma çabası sürüyor.
Silahlı çeteler tarafından yollar kesiliyor, GBT bakılıyor, şiddet uygulanıyor. Gazeteciler güven içinde değil. Yol çevirmelerinde araçlar ateşe veriliyor, kimlik yoklamalarında doğum yerine göre “muamele ve sorgu” yapılıyor. Ve insan avına çıkan çete mensupları oldukça güvenle hareket ediyor. İktidara ve onun medyasına güvendiklerini gösteriyorlar. “Terör örgütü, kundaklama” yalanı sürekli bir biçimde gündemde tutuluyor. Hiçbir delil olmamakla birlikte dezenformasyon yayılıyor. “Kontrollü bir gerilim” yayılıyor.
Bunun aynı zamanda gazetecileri bölgeden çıkarmaya yönelik olduğu anlaşıldı. Çok geçmeden İletişim Başkanı Altun, gazetecileri engelleyeceklerini açıkladı. Meydan yandaş medyaya bırakılacak. Ormanlar cayır cayır yanarken, halk feryat figan içindeyken sesler duyulmasın istiyorlar. Evi yananın, canı yananın sesi işitilmesin istiyorlar. “Beyaz etse beyaz et, koyunsa koyun, büyükbaşsa o… hepsinin ederi neyse ödeyeceğiz” diyorlar. Ormanları, doğayı, kuşu, kurdu, böceği kayıp saymıyorlar. Tepelerden çay fırlatma davranışı devam ediyorlar.
Halk TV yayınına saldırıldı. Lanetliyoruz. Saldırganlar çok tanıdık! Mehmet Ağar’la fotoğrafı olanlar var. AKP, Ağar, Soylu’nun eski partisi DP… Bildik koalisyon yani. Saldırganlar serbest. Sansür ve şiddet paralel gidiyor, iktidar izliyor. Bu organize girişimler endişe verici bir boyuta ulaştı. Araçları durduran kimlik yoklayan, araç yakan, linç girişiminde bulunanlara karşı bir yaptırım uygulanmadığı gibi fiili olarak iktidar söylemiyle destek sunulduğu görülüyor.
Yangını dahi inşaat fırsata çevirmek isteyen zihniyet yine işbaşında. AKP’li bir belediye başkanı “TOKİ öyle evler yapacak ki evi yanmayan ‘keşke benim de evim yansaydı’ diyecek” diyebildi.
Erdoğan’ın bir televizyon kanalında yandaş gazetecilere anlattıkları da bu zihniyetin nereden beslendiğini göstermiş oldu. “Beyaz etse beyaz et, hepsinin parasını ödeyeceğiz” diyor.
Canı ve yüreği yanan milyonlar, saraydan izleyenleri ve her gelişmeyi ranta çevrime hesabında olanların tepelerine fütursuzca fırlattıkları çayları ve “beyaz etse beyaz et” ödentilerini reddettiklerinde durum değişecektir…