"1962 yılında annemin Diyarbakır-Çınar’da saçlarından sürüklenerek, zorla din değiştirilmeye götürülmesi devletle arama ördüğüm kalın duvarın ilk tuğlası olmuştur’’

"BIRATİYA HELBESTAN/ŞİİRLERİN KARDEŞLİĞİ"


Şiir kitaplarının yazarı, OSMAN  ERGİN  ile yapmış olduğum söyleşi

............

Seher Yeğin: 
Söyleşimize başlarken sizi daha yakından tanımak açısından, öncelikle Yaşadığınız coğrafyanın getirdiği zorluklar ve bu zorluklara karşı yürüttüğünüz mücadele ve toplumsal duyarlılığınızın sonucu dönem dönem yaşadığınız zorlukları, bedelleri ve Ceza evi sürecini bizimle paylaşırmısınız ?

Osman Ergin: 
Yaşadığım coğrafya, yani KÜRDİSTAN! Adı yasak, dili yasak, orda tebessüm, yasak, hayat yasak! 
Ama zengin, ama münbit, ama tarihsel, sosyal, kültürel, iktisadi boyutlarıyla bir cennetsel yeryüzü parçası. lakin derin bir esaret, kop koyu bir kuşatılmışlık yaşamakta (ydı!) Bu makus duruma, oranın bir insanı, yaşayanı olarak “DUR!”,”HAYIR” deme süreci 70’li yılların ikinci yarısında başladığında bizde yükselen Özgürlük Çığlıklarına sesimizi kattık. Elbette bu Makus Tarih Mimarlarına, siz; Günümüz Dehaq’ları da diyebilirsiniz. Bende bazı çalışmaların içinde olan bir birey olarak 1979-1983 yılları arasında, herkesçe tanınan Diyarbakır Zindanına “konuk” edildim. Dünya toplumsal siyasal tarihine VAHŞET DÖNEMİ olarak kazınan dönemi orada “yaşadım” Amed Zindanı bir vahşet dehlizi olduğu kadar, aynı zamanda Özgürlük Huzmelerinin ışıldadığı ve YAPABİLİRİZ, BAŞARABİLİRİZ inancının boy attığı bir insanlaşma, direnme/ÖZGÜRLEŞME Mabedidir de!
 İşte bu mabedin Kutsal Kişiliklerinin Mazlum’ların, Hayri’lerin, Kemal’lerin, Dörtler’in bulunduğu yerde, onların soluğunu hissetmiş olmak sevincimiz, mutluluğumuz ve bugün birazcık ta olsa sürdürdüğümüz kardeşlik ve Barış Yürüyüşünün kaynağıdır, nedeni ve gerekçesidir. İkinci dönem cezaevi ise binlerce demokratik siyaset aktörü Kürt Aktivist inin esareti sürecine denk gelmektedir (“KCK” Davaları) ki, biz buna kısa Öz yaşamımızda değinmeye çalıştık. Dilerseniz bu sorunuzu o süreçlere dair bir şiirle noktalayalım, sizce uygun mu?

Seher Yeğin: Tabi buyrun!

Osman Ergin:
ŞEHR-İ BAZALT
Çocuk gülüşlü esmerliğini, seviyorum Diyarbakırın.
Bir de bazalt taşına, nakşettiği eyyübü çatlatan sabrını.
Göndere yaptığı burçlarına, diktiği kardeşlik bayrağını!
Ahh…..Ah… bir de olmasaydı, o kahrolası, yıkılası zindanları…

Seher Yeğin: 
Bir yazınızda, ‘’1962 yılında annemin Diyarbakır-Çınar’da saçlarından sürüklenerek, zorla din değiştirilmeye götürülmesi devletle arama ördüğüm kalın duvarın ilk tuğlası olmuştur’’ demişsiniz. O dönemi ve yaşananları anlatırmısınız?

Osman Ergin: 
Ben bir ézidiyim. Ézidilik bir Kürt orjinalitesi olmasına karşın bildiğiniz gibi 7.YY’dan bu yana insanlığın çok az tanıklık ettiği acılar, zorluklar, kıyımlar, kırımlar, jenositlerle karşı karşıya geldi, getirildi. En son 3 Ağustos 2014’de tarihin en kara, kapkara, kanlı-katil, zulüm virüsü İŞ-İD’in Yezdixan’a dönük Şengal  Saldırısı ile kimilerine göre 73. kimilerine göre ise 74.Katliama maruz kalmıştır. Bu tarihsel, kültürel ve sosyolojik Kürt Orjinalitesi.
60’li yıllar Mezopotamya-Anadolu Coğrafyasına  tüm bağlamlarda tek rengin damgasını vurduğu yaman yıllardır. Bırakın ézidiliği, Kürdlüğü; insana dair, emeğe dair en küçük bir kıpırdamanın dahi kanla, şiddetle bastırıldığı bir PASİFİKASYON SÜRECİ yaşanmaktaydı o kadim topraklarda…
Ailem, dahası, Babam-Amcam eşlerini de yanlarına alarak Diyarbakır’ın Çınar İlçesine yerleşmişlerdi 1962’de. Ben 4 yaşındayım, kardeşim Ahmet/Rızgar ise henüz ikisinde. Babam ya askerdedir (dikkat buna!..) ya da çalışmak için uzak bir yerlere gitmiştir. Biz dışlanıyoruz, ayırımcılığa uğruyoruz( Belki biraz korunuruz diye Müslüman Kirve edinmiş olmamıza rağmen…)bize “hesti heramno/pis kemikliler” denmekte,(burada kastedilen, atalarımızdır ne yazık ki…) ben sokağa çıktığımda öğretilmiş ve kışkırtılmış akranlarımın saldırısına uğramaktayım.
İşte bu koşullarda ilçenin, ki o dönem 2-3 nüfuslu küçük bir yerdi Çınar. İlçenin karakolu, camisi ve ekabiri bir “kafiri” bir “gavuru” İslamlaştırmanın yarışındadır. Ama her halde güçlü olan asker olacak ki ilk adımı o atacak ve annemi benim, henüz 1,5 - 2 yaşında olan kardeşimin salya sümük ağlayışlarımıza bakmadan gelecekler, evi basacaklar kerpiç, iki katlı evin tahtadan merdivenlerinden annemin saçlarının köklerinden tutup sürükleyerek camiye götürme anı bende: Devlet, din, egemenlik ilişkileri konusunda derin bir psikolojik (travma demeyeceğim ama) etki yapmış, bırakmıştır. Belki çok iddialı bir tutumun sahibi olmadım, olamadım ama “devlet” denen kuruma bu durum hep mesafeli durmama neden oldu. Öyle ki “memurluk” olarak somutlaşan “öğretmenlik” yapmayarak bu kurumun ücretlisi olmadım. Bu dramatik, trajik realite yakın tarihe dek, ancak yoğun emek ve bir o kadar bedel ödenmesine karşın ancak yeni, yeni aşılmaya başlanmıştır. Hemen belirtmeliyim ki, yaşadığım topraklarda boy atan Kürd İnsanlaşma ve Özgürleşme adımları ile erkenden tanışmam sorunuzda işaret ettiğiniz güçlükleri atlatmama neden oldu. Çünkü bu adımlar bölge insanını kendi özüne, tarihine dönmenin de zeminini oluşturuyordu. Ézidilik kaçılan, utanılan bir gerçeklikten sahiplenilen, gurur duyulan bir aşamaya evriliyordu. Elbette bu toplumsal realite açısından böyleydi.
 
Seher Yeğin: 
Peki ilerki süreçlerde ulusal ve inançsal kimliğinizden dolayı, eğitim yıllarınızda olumsuzluklar yaşadınızmı,  etkileri oldu mu?

Osman Ergin: 
Sadece ilk okulda oldu, o da düşünce ve fikri gerilik ve az gelişmişlikten ötürü kimi zorluklar yaşandıysa da Ezidilik ciddi sorun oluşturmadı. Böyle olmakla beraber Altmışlı yılların ikinci yarısında/65 hala okullarda “Kürtçe Yasağı” üzerinden halkıma ve inançlarına çırılçıplak bir ret ve inkar, sürdürülmeye devam ettiriliyordu. Lise ve yüksek okulda ise gelişen devrimci, demokratik mücadeleye paralel olarak hem dinsel, hem etnik açıdan bir normalleşme sürecinin başladığını ifade edebilirim. Burada yanlış anlaşılmamak için belirtmeliyim ki bu olumlu gelişme siyasal, kültürel ve toplumsal bağlamda böyleydi. Devlet/egemenlik için ise hala her şey eskisi gibiydi.

Seher Yeğin: 
Siyasette aktif roller üstlendiniz ve birçok parti yönetimlerinde yer aldınız, halen HDP parti meclis üyeliği ile parti içinde çalışmalarınıza devam ediyorsunuz, bu konuda daha detaylı bilgileri bizimle paylaşırmısınız?

Osman Ergin: 
Evet şu an Halkların Demokratik Partisi/HDP’nin Parti Meclisi/PM’de görev almakta, partimin Eğitim Komisyonunda arkadaşlarımla birlikte, hem Parti iç eğitim, hem de sistemin “eğitim” müfredatı ve uygulamalarına karşı, Alternatif Özgürlükçü Demokratik bir Eğitim Sistematiği oluşturmak için oldukça yaygın, etkili ve büyük bir akademik  aydınlar ve uzamanlar ağı ile çalışmalar yürütmekteyim. Hem HDP projesinin/Anadolu-Mezopotamya kalıcı, onurlu, adil, eşit ve barışçıl buluşmasının adı, hem de en sahici adresi olan (umarım bunu propaganda olarak değerlendirmezsiniz) partimizin halkların, emekçilerin yönetimini oluşturma yürüyüşü, hem de buna bağlı olarak Kürt Gerçeği’nin humaniter, çağcıl ve sosyal bağlamlarda demokratik bir öze kavuşturulması çabasında üzerimize düşeni, bizden bekleneni yerine getirmenin emekçileriyiz biz. Bunu O Işık Huzmeleri’ne vermiş olduğumuz sözün gereği olarak yaptığımızı söylemekte sakınca var mı bilmem… Bir annenin şu çığlığı demokratik siyasetin hem güçlüklerini, hem de kutsiyetine işaret etmiyormu ”BIRAKIN ÇOCUĞUMUN ÖLÜSÜNÜN KOKUSUNU ALAYIM!”
Burada da bir şiirle soluklanalım mı, ne dersiniz?

Seher Yeğin: Buyurun.

Osman Ergin:
Ben  seviyorum ya seni şimdi
gör başıma neler gelir
eyyy aşkın şehri,
sevda ile direnen Cizir!

Seher Yeğin: 
Şiir demişken biraz Şiir kitaplarınız hakkında bilgi edinelim. Sanırım Birinci kitabın ön sözü Sayın Sırrı Süreyya Önder’e ait.

Osman Ergin: 
‘’BIRATİYA HELBESTAN/ŞİİRLERİN KARDEŞLİĞİ’’ kitabı bir barış ve kardeşlik yolculuğudur. Bu yolculukta Sevgili Sırrı Süreyya Önder’in de kitapla ilgili değerlendirmesini okuyacak Şiir severler. Çünkü, önsöz onun kaleminden çıktı. İkinci çalışma aslında tam anaların/analarımızın feryadıdır. Biraz Lice’dir, biraz Sur, biraz Cizre, biraz Yüksekova, Şırnak, İdil, biraz Nusaybin.
Biraz Çığlık, çığlık Kürdistan, biraz lal Türkiye’dir…

Seher Yeğin: 
Kitaplarınızın gelirinin bir kısmını kurumlar üzerinden annelere, ailelere bağışlayacağınızı birçok söyleşi ve yazılarınızda okuduk. Bu konuda daha detaylı bilgi verebilir misiniz?

Osman Ergin: 
Kuşkusuz demokratik siyaset kulvarında yürüyen birisi olarak yaptıklarım vardı, var. Ama bunun bir de maddi katkı ile güçlendirilmesine, büyütülmesine inandım-inanıyorum. 
Kitaplar; ben onlara İkizler/Céwi Diyorum. Elbette yazar/şair bir Nazım, Cegerxwin, Neruda olmadığını biliyor. Lakin bu gelişmelere kalemlerin sessiz kalmaması gerektiğini de biliyor. Bu bilinçle kaleme alındılar ve kitabın özgün masraflarının dışında kalan gelir ilgili bir kurum üzerinden Ailelere/ailelerimize/aileme, analara/analarımıza/anama verilecek! Kanımca, kısaca bu kadar yeterli…

Seher Yeğin: 
Şiir Kitaplarınızla ilgili ne gibi çalışmalar var önümüzdeki tarihlerde? 

Osman Ergin: 
Öncelikle emekçi karakterli bir yayın evi tarafından basıldı eserler. öyle ki, yayın evi sahibi ile birlikte kitapları omuzumuzda taşıyarak postaneye götürdük. Bunun yanında tevazusuz belirteyim ki daha şimdiden birinci baskı tükendi gibi. Başta sosyal medya gelmek üzere tüm iletişim araçları, ilgili kişi, çevre ve dostlarla birlikte kitabın en geniş kesimlere ulaşması için çaba harcıyoruz.
Çok yakın bir tarihte Türkiye’nin özgür ve demokratik ekranlarının başında gelen İMC Tv.de Sanat-Kültür Servisinin düzenleyeceği bir programa konuk olacağım.
06.07.2016 tarihinde Ötekilerin Postası Editörlerinden Sevgili Dilek Aktaş 400 bin takipçilerine kitabı haberleştirerek, tanıtım çalışması başlattı. Med Nuçe program yapımcılarından Sayın Attila Keskin Hoca benimle 55 dk.lık bir program yapma isteğini büyük bir incelikle ilettiler.
Ve siz değerli Özgür Politika bizimle görüşerek bizi onurlandırdınız, müteşekkirim size ve adını zikrettiğim kurumlara, kurumların emekçi ve yöneticilerine. İmza ve tanıtım Günlerine gelince şimdi Bursa ve Samsun illerinde çalışmalar sürdürülüyor. Sonrası için, Batman, Diyarbakır, Antep ve Van illeri için de temaslarımız devam ediyor.

Seher Yeğin: 
Şiir’leriniz de daha çok kardeşlik ve barış vurgusu var. Şiir kitaplarınız Türkçe ve kürdçe olarak çıktı. Kürd halkına uygulanan bunca şiddet, katliam, yıkımdan sonra iki halk arasında büyük bir duygusal kopuş ve travma yaşanırken sizin kardeşliğe ve barışa dair umudunuz var mı?

Osman Ergin: 
Bu coğrafyada halklar zaten kardeş yaşadılar. Victor Hugo: “halklar savaş zehri/ideolojisi ile zehirlenmedikçe asla savaş taraftarı olmazlar” der.
Kapitalistik bir yönetim/iktidar versiyonu olan Ulus Devlet karakteristiği ret etme üzerine kuruludur. Çokluğu, renkliliği, farklılığı reddeder.
Evet, şiirlerim kardeşlik ve barış temellidir. Ve bu doğal ve doğru olandır. Benim için bu ilkeseldir. Çünkü ben bir sosyalistim. Elbette halkların kardeşliğine inanıyorum ve bunun bir gün kalıcı anlamda gerçekleşeceğine de!
Bu kalıcılığın temeli de ÖZGÜRLÜK ve EŞİTLİK olacaktır.

Seher Yeğin: 
Söyleşimizi noktalarken son olarak neler söylemek istersiniz okuyucularımıza?

Osman Ergin: Doğrusu çokça şeyin altını çizdik. Ama insanlığın özgür bir bileşeni olmanın sevdasında olan halkımızın bu sevdaya uygun şiir gibi bir mücadeleyi omuzladıklarını görüyorum. Az da olsa (ailemin bir bölümü sürgündür sizin buralarda!) biliyorum. Sur, Cizir, Gewer, Nısébin, Şernaq, Licé, Farqin onlarındır, unutmasın, sahip çıksınlar. Bir tutku ve aşk düzeyine çıkardıkları Özgürlük-demokrasi ve Barış kavgasını, hedefe ulaşana dek yürüteceklerine de  inanıyorum.
Ve bir şiir’le düşüncelerimi noktalıyorum. Bu da Kürtçe olsun mu, Ana Dili’mden!

Seher Yeğin: Çok seviniriz, buyurun!

Osman Ergin:
KUJERé EVİNé
Axx..
Beko
Tu çı Awani
Te qıra
Mem u Zina ani

Seher Yeğin: 
Söyleşi için teşekkür eder, çalışmalarınızdan başarılar dileriz…

Osman Ergin: 
Bilakis ben başta size ve şahsınızda gazetede çalışan arkadaşlara bitimsiz teşekkürlerimi, sevgi, saygı ve selamlarımı iletiyorum. Umudunuzu, ısrarınızı, sabrınızı, emeğinizi ve yüreğinizi büyük tutun.

Osman Ergin kimdir: 
1958 yılında Êzidi bir ailenin ilk çocuğu olarak Batman'da dogdu. İlk ve Orta ögrenimini Batman'da tamamladı. 
1979'da o zamanki adı Eğitim Enstitüsü olan Dicle Üniversitesi Siirt Egitim Fakültesi'nden mezun oldu. 1979-83 yılları arasında Diyarbakır 5.Nolu Cezaevinde yattı. Son '' KCK'' siyasi operasyonlardan birinde tutuklanan Osman Ergin: Petrol-İş, Belediye İş, KESK ve bünyesindeki bir çok sendikada eğitim ve örgütlenme uzmanı olarak çalışmalar yürüttü. BDP Eş Başkan yardımcılığı, MYK ve PM üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Halen HDP parti meclisi üyesi olarak aktif siyasete devam etmektedir. 
Şair’in Özgür Gündem Gazetesi, Yurtsever Emekçiler vb. gazete ve dergilerde sendikal, siyasi ve kadın sorunu ile ilgili makale ve yazıları yayımlanmıştır. Şair bu ilk Şiir kitabında özgürlük, kardeşlik ve barış temalarını işlediği Kürtçe ve Türkçe şiirleriyle okuyucunun karşısına çıkmaktadır.