Türkiye’de siyasal, ekonomik ve sosyal koşullar her gecen gün daha da ağırlaşıyor, kötüleşiyor. Ama diğer taraftan “yeni bir çözüm süreci olabilir mi” sorusu gündemden hiç eksik olmuyor. İktidara yakın kalemşörler çeşitli senaryo yazıyorlar. Ama barışın sesini duymuyorlar.
Konunun gündemden düşmemesi, akılların bir köşesinde hep olması iyi bir şey. Sık sık gündeme hangi amaca matuf getirilmeye çalışıldığı esas önemli.
Türkiye’nin yaşadığı krizden çıkışının yolunu oluşturmak, demokratikleşmek, çatışmayı ve savaşı bitirmek, barışı inşa etmek amacıyla yapıldığında çok değerlidir.
Bir de tabi ki, izlenen politikaların sürdürülemez olduğunu ve yeniden eskisi gibi olmasa da çözüme dönülmesinin zorunluluğunu anlatmak ve hatırlatmak önemli.
Yoksa, iktidarın bir dönem çokça yaptığı ama artık pek başaramadığı “çözüm arayışını veya Kürt sorununu” araçsallaştırıp, toplumsal algı yaratma ve oy kazanma planı çerçevesinde gündemleştirilmesine eklemlenmek barışa ve bu toprakların insanlarına kötülük oluyor.
İktidar çevresi bugün çözümü veya Kürt meselesini bu çerçevede gündeme taşımakta ve konuya böyle yaklaşmakta. Bunun böyle olmasının esas nedeni, çok yaygın olarak kabul edildiği gibi, iktidar partisinin MHP ile kurmuş olduğu ortaklık kesinlikle değil. AKP, Kürt sorununun çözümü konusunda ve başka bazı konularda MHP’lileştiği için; çatışmacı, militarist ve güvenlikçi politikalara yöneldi. Çözümden, barış fikrinden düne göre çok daha fazla uzaklaştı.
İktidarın çözüm arayışını engelleyen MHP’dir, MHP ile olan ittifakıdır gibi değerlendirmeler ve “İktidar partisi, MHP ile yollarını ayırdığında barışa ve çözüme yaklaşacaktır” önermesi yanlıştır. Bu, çözüm sürecinin muhasebesinin sağlıklı yapılmadığını, son beş yıldır iktidar partisinde yaşanan radikal değişimi ve yeni yöneliminin doğru anlaşılmadığını göstermekte.
İktidar partisi lideri ve yakın çevresi çözümden; salt PKK’nın silahları bırakmasını veya Türkiye’de silah kullanmamasını, Kürtlerin oyuyla iktidarını garanti altına alınmasını anladıklarını, çözüm sürecinde birçok kez gösterdiler.
Yeniden çözüm süreci mi başlıyor sorularına yol açan, Murat Karayılan’ın 10 Haziran 2021 tarihli basına yansıyan açıklamasında sözü edilen devlet heyetiyle görüşmenin, bu çerçevede gerçekleştiği anlaşılıyor. PKK’nin Türkiye’ye karşı silah kullanmaması görüşü, hatta bu anlamda ve sınırda “Dolmabahçe’ye dönülsün” sözleri, birçok platformda iktidar çevresinden insanlar tarafından sık sık dile getiriliyor. Bu kapsamda, Kandil ve İmralı ile çeşitli temas ve görüşmelerin olmasını eskisi gibi olmasa da yeni çözüm girişimi olarak tanımlamak, algılamak; Kürt sorunu, barış ve çatışma çözümü konularından hiçbir şey anlamamaktır.
Diğer taraftan çözüm sürecinde açık ve net anlaşılmış olan çatışma çözümüne diğer bütün kesimler ve taraflar gibi bizzat iktidar partisi ve devlet kurumları da hazır olmadıkları ve ciddi iç gerilim ve çatışmalar yaşandığı gerçeği atlanmakta.
Bu günlerde iktidarın yapmaya çalıştığı “kendi başarısını tescillettirmek” bu süreçte uzaklaşan Kürt seçmenin geriye dönüşünü sağlamak ve demokratik Kürt siyasetinin sandık gücünü mümkün olduğunca sınırlamak. Bu son hedef sadece iktidar partisinin veya Cumhur İttifakının bir hedefi değil. Millet İttifakı partileri tarafından da paylaşılan devlet politikası.
Ankara, PKK’nin silahlı eylemlerini bitirme noktasına geldiğini; demokratik Kürt siyasetinin faaliyetlerini, eylemlerini sınırlandırmayı, denetim altına almayı ve parlamentoda etkisizleştirmeyi başardığını; Rojava’da uluslararası ilişkiler çerçevesinde yapabileceklerinin sınırına dayandığını düşünüyor. Bütün bu uygulamalara rağmen Kürt seçmenin sandıktaki iradesini değiştirmeyi ciddi ölçüde başaramadığını da görüyor ki haksız da değil.
Şimdi bunu başarmanın yeni yol ve yöntemleri deneniyor. Recep Tayyip Erdoğan’nın Diyarbakır’da yaptığı “çözüm sürecini biz bitirmedik” açıklaması da, yapılan görüşmeler de, HDP’nin kapatılması davası da, seçim barajı ve seçim sistemi tartışması da, hatta Millet İttifakı’nın “HDP’siz HDP oylarını alma” stratejisinin parçası olarak geliştirilen taktikler de bu hedefe yönelik devlet politikasının ürünü.
Bu çerçevede, her türlü gelişmeye kaygıyla, güvensizlikle ve ifrat -tefrit ikileminde yaklaşmak ve iktidarın algı operasyonun parçası olmak yerine, itidali elden bırakmadan gelişmeleri barış arayışı için fırsata dönüştürecek bir yaklaşım ve kavrayışla değerlendirmek gerekiyor.
Çözümün, barışın siyasal iradesini şekillendirme çabalarına yoğunlaşmaktır. Bugünkü siyasal ortamda adil bir çözüm, barış iradesinin iktidar partisinde yeniden belireceğini ummak bir hayal olabilir. İktidar partisi bu defteri çözüm masasının hoyratça devrilmesi sonrasında kapattı. Görünür gelecekte açma ihtimali ise oldukça zayıf görünüyor.
Muhalefet partileri ise yakın dönem siyasal ajandalarına barışı, çözümü veya Kürt sorunu almış değiller. Hatta bir taraftan 2013-2015 çözüm sürecini kriminalize edilmesine katkı koyuyorlar, diğer taraftan da Kürt seçmenin oyunu “HDP’siz almanın” ve HDP’den uzak durmanın telaşı içindeler.
Ancak bütün taraflar izlenen sert güvenlikçi ve Kürt hakları karşıtı politikaların sınırına gelindiğinin farkındalar. Bu noktada 2021-2022 yılları Türkiye’nin yönünü belirlenmesi bakımında özel öneme sahip.
Barış ve çözüm çabaları, arayışları yoğunlaştığı ölçüde Türkiye siyasal krizin aşılmasında yol alacak ve çözüm,barış iradesi şekillenmeye başlayacak. Bu süreçte toplumsal kutuplaşma kırıldıkça, nefret söylemi, milliyetçilik zayıflayacak ve barışın toplumsallaşması sağlanabilir. Eşitlik, adalet gelişebilir.
Bu, salt siyasetten beklenerek gerçekleşecek bir şey değil. Siyaseti teşvik etmek, özendirmek, uyarmak ve harekette geçmeye zorlamak için sivil toplumun, kanaat önderlerinin, akademinin, medyanın kendi sorumluluğunu bilmesi ve görevini yapması gerekiyor