Türkiye çok yönlü ve çok boyutlu   krizle karşı karşıya. Mesele salt, Türk lirasının dolar, euro karşısında değer kaybetmesi değil.

Türkiye çok yönlü ve çok boyutlu   krizle karşı karşıya. Mesele salt, Türk lirasının dolar, euro karşısında değer kaybetmesi değil.  Daha öncekilerden çok daha  derin  bir kriz. Bunun  ekonomiden enerjiye, turizmden ticarete, diplomasiden askeriye her alanda   sonuçları   olacak.

 

Aslında beklenen bir şeydi.  Türk yönetimi, Irak işgali sonrası  Ortadoğu’da yaşanan  gelişmelerin, Türkiye’nin elini güçlendirdiği, hareket alanın genişlettiği ve özerk bölgesel güç olma fırsatı doğduğu vehmine kendini fazla kaptırmakla adım adım sürüklendi.

 

Türkiye ortaya çıkan fırsatları küresel gelişmelerin realitesine uygun/paralel değerlendirilemedi. Arap isyanları sonrası Türkiye’nin iştahı fazla kabardı. Fazlasıyla yanlış yapmaya başladı.

 

Suriye savaşının bölgesel, küresel niteliğini ve kapsamını idrak edemedi.  Türkiye’nin dış politikasını yeni Osmanlıcılık ideolojik tercihleri göre belirlemeye  başlaması  krizin  yolunun taşlarını döşemek oldu. Birçok ülkeyle çıkar çatışması, anlaşmazlıklar ve gerginliklerin derinleşmesini beraberinde getirdi.

 

Şimdi stratejik ortağı ABD, Türkiye’ye ekonomik yaptırımla ayar vermeye, diz çöktürmeye çalışıyor. Sonuçlarını kestirmek güç.  Türkiye bir yol ayrımı yapmak zorunda kalacağı gibi sadece ABD değil birçok Batı ülkesiyle Türkiye arasındaki   mesafe daha da açabilir, ilişkilerin   düzeyi gerileyebilir. 

 

“Yeni” Türkiye’de bunlar olmaz diyebileceğimiz bir şey kalmadı.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısa bir süre önce New York Times gazetesinde yayımlanan yazısında Türkiye’nin Atlantik İttifakından vaz geçebileceğini söylemesi blöf olarak görmek yanlış olur.

 

Cumhurbaşkanı Türkiye’nin, muhafazakar milliyetçi ideolojik eksendeki toplumsal/siyasal değişimine paralel,  kurumsal yapısını yeniden şekillendirirken yeni  stratejik  ortak/lar bulma arzusunu ve niyetini ilan etti. Stratejik yeni bir yön arayışını ifade ediyor.

 

Türkiye’nin “alternatif” arayışının ne denli gerçekçi ve gerçekleşebilir olduğu ayrı bir tartışma konusu ama  kısa sürede çözülemeyecek  hatta daha da derinleşebilecek bir büyük problemle yüz yüzeyiz.

 



 Sürdürülemez dış  politikanın sonu

Bunu,  ciddiyetle analiz etmeden ve hayali uyduruk senaryolarla muhalefet etmekle sonuç alınamadığı 16 yıllık AKP iktidarı tecrübesiyle   ortada. AKP  bölgesel güç olma hedefiyle yola koyuldu,  sonuçta beka histerisine   tutuldu.

 

 

İktidar son dört yıldır  politikalarının   merkezine “milli varlığı koruma ” kaygısını  yerleştirdiği.  Dört yıldır “bölücülüğe”/ içerde, dışarda Kürtlerin statü istemine, darbe girişimine karşı  milli mücadeleden söz eden iktidar  şimdi de ekonomik milli mücadeleden söz ediliyor. Her gün yeni bir “milli savaş” cephesi açılıyor.

 

 

İktidar,  kendi politikalarını milli bir davaya dönüştürmeyi başarıyor. Böylece  üzerinde yükseldiği siyasal  İslam  zeminini dönüştürmekle kalmadı,  aynı biçimde  muhafazakar milliyetçi eksende toplumun büyük bir bölümünü de peşine takmayı başardı.    Devletin bekası söz konusu olduğunda bütün ana akım muhalefet için bile akan sular duruyor.  Muhalif siyasiler,  milliyetçilik ulusalcılık ve  iktidarın terkisinde yer kapma yarışına tutuşuyorlar.

 

 

İktidarın beka sorunu etrafında toplumda yarattığı kaygı muhalifleri,  çok kolay paralize ediyor. Bu günde bu çok açık görülüyor. Aynı gemideyiz edebiyatı zirve yaptı.  Hollanda krizinde, Almanya krizinde, Erbil referandumu krizinde, Suriye operasyonlarında muhalefet partilerinin  iktidar partisiyle yarış etmeleri bundan.  Korku, gemide olanların muhafazakâr Türk milliyetçileri olduğunu görmelerini engelliyor.

 

Muhalefetiyle iktidarıyla bu durumda çıkılmadığı sürece  yeni krizler kapıda.  İlk akla gelen ise Türkiye, ABD ilişkilerini zehirleyen Suriye’de önümüzdeki aylarda  yaşanacaklar. Unutmayalım Türkiye’nin beka sorununa ebelik eden Suriye savaşı ve Suriye’de yaşananlardır.  Daha doğrusu Türkiye’nin Suriye ve Kürt politikasıdır.

 

Suriye kilidi çözebilir

Türkiye, yanlış Suriye ve Kürt politikaları nedeniyle  de  büyük sıkışmışlık yaşıyor. Rusya ile birlikte bunu aşma çabaları istediği/beklediği  sonucu  üretmiş ve Türkiye’yi rahatlatmış değil.

ABD ve Rusya bölge Kürtlerinin davalarına sahip çıkar pozisyondalar, Türkiye ise Kürtleri karşısına almış durumda. Kürtlerin kazanımlarını tehdit olarak algıladı, beka sorununu hortlattı. Bölgedeki tek müttefiki KDP ile köprüleri attı.

 

Suriye savaşın sonuna doğru yavaşta olsa yaklaşılıyor. Bugüne kadar Türkiye ve Rusya Suriye’de,  bazı sorunları öteleyerek çalışabildiler. Savaşın son düzlüğünde Rusya’nın eli,  Suriye’de askeri, siyasi ve sosyal olarak fazlasıyla güçlendi.  Türkiye ABD ilişkilerinin  krizde olması da Rusya’nın elini Türkiye, Rusya ilişkilerinde daha da güçlendirecektir.

 

Türkiye-Rusya ilişkileri, Suriye’yi fazlasıyla aşan bir noktada olması,  ekonomiden enerjiye, ticaretten turizme, diplomasiden askeri iş birliğine, kamu diplomasisinden istihbarata kadar geniş bir yelpazede ilerliyor olması bugün için yanıltıcı olabilir.

Bu işbirliğinde esas  Rusya’nın Akdeniz politikası  belirleyici rol oynayacaktır. Rusya, ABD’den/Batıdan uzaklaşan Türkiye’nin elini güçlendiren bir stratejiden daha çok kendine mecbur bir Türkiye ile Suriye’de iş tutmak ister.  Güçlü bir Türkiye istemeyecektir.

 

Bu bakımdan önümüzdeki dönemde Suriye’de Türkiye’nin desteklediği “silahlı muhaliflerin”  konumları, Esad’ın ve Suriyeli Kürtlerin geleceği   ve  İdlib sorunu gibi konularda Türkiye’nin yaklaşımları hayati önem taşıyor.  Bu konularda Türkiye-Rusya ilişkilerinde ciddi sorun yaşanacağına ilişkin beklentiler yabana atılabilecek nitelikte değildir. Bu noktada Rusya ve ABD’nin yaklaşımları da belirleyici olacak gibi de gözüküyor.

 

Rusya devlet Başkanı Putin, Türkiye ile birlikte süreci yönetebilecek esneklik ve öngörüye sahip.  Bazı sorunları zamana rahatlıkla yayabilir.  Ya Türkiye’de Suriye ve Kürt meselesi söz konusu olduğunda benzer esnekliğe sahip bir yönetim var mı?

 

Bu soruya olumlu yanıt verebilmek için Ankara’nın daha fazla zaman geçirmeden mevcut Kürt ve Suriye politikasını masaya yatırması ve kendi yarattığı devletin bekası sorununu aşması gerek. Bunu yapması  aynı zaman ABD ile krizin çözümünün kilidi olabilir.   Değilse Türkiye’nin iç krize ve dış krizlere dayanacak mecali hızla tükenecektir.