İran’daki kadınlardan ne eksiğimiz var… Bizde de şiddetin envaiçeşidi, öldürülme, ekonomik,sosyal ve yargıdaki hak gaspları gırla…

                                

  İranlı aktivist- gazeteci Masih Alinejad’ın Twitter hesabından paylaştığı videolu bir gönderide  Rojhîlat bölgesinde Kürt bir kadın, elinde cep telefonuyla sokakta saçlarını savura savura yürüyen kızını videoya alırken kendisi de arkadan “Yürü kızım, senin arkandayım ve seninle gurur duyuyorum!”diye sesleniyor. Üstelik iki adım ötede hicabban (örtünme bekçisi)denilen ahlâk polisine yakalanmak,tutuklanmak ve hatta  öldürülme riski varken.  Mahsa Amini’den sonra onlarca kadın katledildi. En son yine 16 yaşındaki kız çocuğunu başörtüsüz olduğu gerekçesiyle hicabbanlar tarafından katledilen Armita Garavand’ın ardından ahlak polisi“Armita’yı öldürdük,öldürme hakkımız vardı.”şeklinde kan donduran bir açıklama yaptılar. Erkek devletin erkek dininde hicabbanlar, sadece kadınlardan oluşuyor yani rejimin kadın katili kadınları.  

İslam Cumhuriyeti ‘nin kadınlara, “Ölümlerden ölüm beğen!”dayatmasına bu şekilde karşılık veriyor kadınlar.” Evet, madem ölümden öte köy yok , bari o köy meydanında bağıra çağıra dolaşalım ve öldürüldüğümüzü tüm dünya görsün, görsün ki insanlık kendinden utansın ve tüm kadınlara cesaret ışığı olsun “ruh haliyle her gün başı açık şekilde topluma karışıyorlar. Her öldürülen kadın için kendiliğinden sokağa dökülen İranlı kadınların protestolarını herhangi bir siyasi parti ya da STK organize etmiyor.  Her bir kadın, kendi özgür iradesiyle bireysel eylemlere girişiyor ve bunu sosyal medya ağlarında paylaşıyorlar. Sivil itaatsizlikleri  ile korkunun ecele faydasının olmadığını ama kendilerini ecel yerine koyan o sarıklı mollaları epey korkuttuklarını bilen kadınlar asla geri adım atmayı da düşünmüyorlar.

Üstelik İran İslam Cumhuriyeti BM üyesi… Yani Kadına  Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü tanıyan BM. Ama gelin görün ki üye ülkeler, İslam Cumhuriyeti’nin bu kadın kıyımına karşı gıklarını çıkarmıyor. Hatta geçtiğimiz hafta BM’nin İnsan Hakları Forumu’nda başkanlık görevi İran’a verilmişti. BM üyesi ülkemiz için de durum çok farklı değil.  Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ama sonra sözleşmeden çekilen ülkemize de tek laf edilmedi. (Sözüm ona seçilmiş) devlet liderleri,savaş suçlusu, otoriter ve diktatörlerin gösteriş yaptığı, küresel sermayenin plân ve bütçe toplantı merkezi gibi çalışan BM’ye umut olma sanırım çaresizlikten öte bir şey değil.

  İslam Cumhuriyeti’nde yaşananlar da kadınlara yönelik  şiddetin ve cinsiyet ayrımcılığının her daim politik olduğunu, sömürü ve talan düzeninin olduğu her yerde kadına zulmün dayatıldığının göstergesi. Ülkedeki gelir dağılımındaki adaletsizlik, rüşvet, hırsızlık ve yolsuzlukları ayyuka çıkan mollaların sadece kendileri ve sermaye sahipleri için ekonomik politikalar belirlediklerini gösteriyor. Soygun düzenlerini kadın başörtüsüyle gizlemeye çalışmaları anlaşılır bir politika. Çünkü bizde de aynı durum söz konusu…

  İran’daki kadınlardan ne eksiğimiz var… Bizde de şiddetin envaiçeşidi, öldürülme, ekonomik,sosyal ve yargıdaki hak gaspları gırla… 25 Kasım, 8 Mart  için alanlara inip sesini duyurmaya çalışan kadınlara dahi tahammül göstermeyip saldıran erkek devlet; her cumartesi  Galatasaray Meydanı’nda kayıplarını aradıkları için  (iki hafta öncesine kadar ters kelepçe ve darp edilerek göz altına alınan ) Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, tutuklu kadın siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve yazarlara  saldırılarını  tıpkı hicabbanlar gibi kendilerine hak  görüyor. Şiddeti ve saldırıyı kendine hak görene de elbette ki direniş ve mücadeleyle cevap verilecektir.