Hak ve özgürlükler için verilen mücadele ve bedeller Evrensel Beyanname’yi yazdırmış ve ülkelerin yasalarına girmeyi başarabilmiş. Görünen o ki hak ve özgürlüklerin yaşandığı bir dünya için daha uzun zaman ve kararlılıkla mücadele gerekiyor.
Yalın Gerçeklik
Kadınlara Yönelik Şiddet Ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden(İstanbul Sözleşmesi) Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan ve eşcinselliği normalleştirmeye çalışıldığı gerekçesiyle çekildi. Aslına bakarsanız bu çekilme bir yerde dürüstçe bir itirafın göstergesiydi. Aile kavramında evin reisini erkek olarak gören, evlendiği kadına soyadını veren, dövüp-sövüp öldüren hem de seven erkek egemenliğinin olduğu küçük yapının korunması gerekiyordu.Bu feodal yapının korunmasına yönelik çabalar zaten mevcuttu. LGBT bireyler zaten insan sınıfına konulmuyordu, İstanbul Sözleşmesi’yle insan sınıfına konulup bir de haklar verilmesi düşünülemezdi bile.
Ülkenin egemen yönetimi, şimdi de üyesi olduğu BM’nin 1948 Genel Kurulun’da altına imza attığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden çekildiğini beyan etse şaşırır mıyız? Bence şaşırmayız çünkü beyannamedeki hakların çiğnenmesi durumunda başvurulabilecek yargı merci olan AİHM karalarını tanımayan cumhurbaşkanı ve iç yargı düzeni var. Hoş, uygulanmayan kararlar için AB’nin bir yaptırımı da olmuyor zaten. Çekilme durumunda buna halkın yüzde kaçı tepki gösterir sizce? Maalesef koca bir memleketin gailesini yüzde yirmilik bir kesim yüklenmiş durumda. Hâl böyle olunca; adil bir düzen, hak ve özgürlükler için mücadele eden insanlar işkence ve kötü muameleyle karşılaşıyor hatta öldürülüyor. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü kullananlar ya cezaevlerinde ya adliye koridorlarında ya da sürgünde mülteci, cezaevlerinde insanlık dışı koşullar ve uygulamalar altında tutuluyor, insanların anadillerinde konuşmaları sanat yapmaları dahi yasaklanıyor, işçi-emekçiler sömürülen hakları için sendikal özgürlükleri ve haklarını kullanamıyor. Savaş ve çatışma çığırtkanlığı yapmayanların terörist –bölücü olarak yaftalandığı hatta cezalandırıldığı bu sistemde insan haklarından söz etmek bile bir suç unsuru.
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyelerinden biri HUDA-PAR milletvekili. Yani siyasi pozisyonu aşrı sağdan, İslami köktendincilik, ümmetçilik, sosyal muhafazakâr ve feodalizmi ideoloji olarak benimsemiş bir parti.( Genel başkan ve yöneticilerinin Hizbullah terör örgütleriyle ilgili bağlantılarının olduğu ve aldıkları hapis cezaları ile ilgili belge ve bilgi yayınlayan haber sayfalarına genel seçimlerde cumhur ittifakı ile müzakereler sırasında erişim engeli getirilen parti) İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na üye diğer bir isim de tutuklu TİP Hatay milletvekili Ş.Can Atalay( Soma ve Ermenek maden facialarında mağdurların avukatlığı, Gezi Parkı direnişinin Taksim Dayanışması’nın avukatlığı, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunduğu daha bir çok davalarda savunmada yer alan isim) Bu iki isimden başka 25 kişi daha var komisyonda. Çoğunluk iktidar partisinden(Meclis genel kurullarında hak ihlalleri ile ilgili verilen soru önergelerine ivedilikle hayır diyenler). Komisyondaki isimlerden biri de Türkan Elçi. İnsan hakları,adalet, özgürlük ve barışı diline pelesenk etmiş, devletin katlettiği- kaybettiği insanların akıbetleri ve mağdur yakınlarının haklarını aradığı için güpegündüz kameralar önünde, aleni biçimde katledilen Kürt Avukat Tahir Elçi’nin eşi. Karşıdan bakılınca absürt, trajikomik ya da ironik gibi geliyor bu durum. Ama maalesef öyle değil, çırılçıplak yalın gerçekliğimiz bu…
İnsan Hakları Derneği’nin 1986’da kurulduğu günden bugüne kadar, 23 üye ve yöneticisi faili meçhul cinayete kurban gitti, yönetici ve üyesi yüzlerce kişi derneğin faaliyetlerinden dolayı saldırılara maruz kaldı, yargılandı, hapis cezalarına mahkûm edildi. TBMM’deki komisyonda bir hükmü de yok üstelik.
Hak ve özgürlükler herkes için eşit tanımlanmış. Dil, din, cinsiyet ve ırk gözetmeksizin herkesin sahip olduğu haklar. Ve bu hakların kullanılabilmesi için yasalarla güvence altına da alınmış. Suç işleyen ve mağdurlar için yargı sistemi devreye sokulmuş ve adil yargılanma hakkını suçlular için de savunur bildirgedeki maddeler. Tamam da o bağımsız yargıyı nerden bulacağız da işleteceğiz. Sistemin kendisi neyse yargısı da odur…
Gün geçmiyor ki basına adalet çarkının adliyelerde nasıl döndüğüyle ilgili haberler düşsün. Hakim ve savcılar aracılığıyla mafya ve çetelerin işlerini kendilerine görev edinen yargı mensupları, dönen rüşvet çarkları(üstelik öyle bir iki hakim ve savcı değil), iki dudak arası talimatla iç ve uluslararası hukuku hiçe sayarak tutuklamalar, kayyum atamalar, basını susturmalar, uyuşturucu-kara para aklama,rüşvet-yolsuzluk ve cinayetlerle gündeme gelen siyasileri korumalar şeklinde…
Hak ve özgürlükler için verilen mücadele ve bedeller Evrensel Beyanname’yi yazdırmış ve ülkelerin yasalarına girmeyi başarabilmiş. Görünen o ki hak ve özgürlüklerin yaşandığı bir dünya için daha uzun zaman ve kararlılıkla mücadele gerekiyor.