Ölüme meydan okuyan siz analar, Galatasaray Meydanı'nı Zafer Meydanı'na dönüştürecek cesareti ve bilinci duyurabildiniz tüm dünyaya...
MEKTUP-Karanlık Kapılar ve Cumartesi Anneleri
Kayıplarınızın evden alındığı günden başlıyorum düşünmeye...Silahlı, korkunç sesli, çirkin yüzlü insanlarla karşılaşıp hep birlikte bir ölüm badiresi atlatarak ama bir eksikle sağ çıkabildiniz o kara günden. Ertesi gün, yaşadığınız travmanın etkisiyle ne yapacağınızı ve nereye gideceğinizi, derdinizi kime ve nasıl anlatacağınızı bilemeden ve bir umutla belki akşama bırakılır diye o kara kapıların önüne gidip geldiniz. Beklediniz ama gün geceye kavuşunca artık yüreğiniz tir tir titremeye başlamıştır. Yakınınıza duyduğunuz o kaybetme korkusu kendi korkularınızın üzerine çıkıp onu aramaya, karanlık kuytulardan kurtarmaya gidiyorsunuz. Çaldığınız resmi kapılar tıpkı Karanlıkların Efendisi Sauron'un hükmettiği Mordor Kalesi gibi korkunç. Karşınıza çıkan yüzler yine aynı çirkinlikte, insani duygulardan uzak, umursamaz söz ve davranışlarla karşılaştınız. Daha sonraki gün; yakınınızın eve gelmeyip korkularınızın daha da büyüdüğü gün... Bir an önce yakınınızdan haber alabilmek umuduyla adı "karakol" olan Sauron 'un Karanlık Kapıları'nı bir daha bir daha çaldınız . Umutla gittiğiniz devletin o karanlık kapılarından, içinizde sönen umut ve büyüyen korkularla tekrar eve eliniz boş döndünüz. Ve sonraki günler; güneşin sizin için doğmadığı, evinizi ısıtıp ışıtmadığı buz gibi günlere uyandınız. Çaresizce eşe- dosta ve bulabildiğiniz herkese derdinizi anlatıp belki de hiç olmayacak kişilerden yardım dilediniz. Günler, geceler, aylar böylece geldi geçti...Aradan geçen zaman yakınınıza duyduğunuz evlat, eş, kardeş sevgisi, anne-baba özlemi ağır basıp bu duygulara karşı olan sorumluluğunuzu yerine getirmek gibi bir yükümlülük bindi boynunuza. Evinden koparılıp götürülen yakınınızın eşyalarını belki geri gelir umuduyla yıkayıp kaldırdınız bir köşeye. Ona ait eşyaları yıllar geçse bile atmak, evden uzaklaştırmak onu gözden gönülden çıkarmakla aynı şey olacaktı. Bu yüzden kim bilir ona ait ayakkabılar, tozu- çamuruyla kaç ay kaç yıl bekledi ayakkabılıkta. Zaten artık tek tesellinizdi ondan geriye kalan eskimiş bir kazak, bir gömlek ya da ayakkabı. Ara sıra dokunup, bağrınıza basarak ağıtlar yaktınız, özleminizi onun eşyalarını öpüp koklayarak dindirmeye çalıştınız. Onun sevdiği yemekleri yapıp yemek zül geldi, boğazından aşağı inmedi belki uzun süre. Umutlandıran rüyalara uyandınız sabahları, umutla umutsuzluk arasında gidip gelmeler, özlem ve ızdırap dolu günler bedeninizi yordu, hastalandırdı belki ama yıldırmadı ona ulaşabilme çabanızdan.
Yüzünüze kapanan her kapıdan sonra öfkeniz, isyanınız ve direngenliğiniz büyüdükçe büyüdü artık korkuyu unutmuş yüreğinizde.
Karanlıkların Efendisi Sauron'un gözleri bir sizin yüreğinizi göremedi. Şimdi dikmiş gözlerini sadece Galatasaray Meydanı'na. Kara Kapısı'nın yıkılacağı korkusuyla yığmış oraya Kara Süvarileri'ni. Ama bu filmi izlemiş olanlar sonunun nasıl bittiğini de biliyor. Yıkılacak o Kara Kapılarınız! Korku ve karanlıkla beslediğiniz o kötülük düzeniniz ve hâkimiyetiniz yerle yeksan olacak. Siz Cumartesi Anneleri, kara kapıları çalmaktan, ölüm ve kötülükten beslenen bu hükümranlıktan korkmuyorsunuz biliyoruz. Ölüme meydan okuyan siz analar, Galatasaray Meydanı'nı Zafer Meydanı'na dönüştürecek cesareti ve bilinci duyurabildiniz tüm dünyaya...