“HDP seçmeninin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne yapacağını, 6’lı masada yer alan partilerin tek tek ve toplu olarak ne yaptıkları ve ne yapamadıkları belirleyecek.”
Hürriyet Gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi’nin 17 Haziran 2022 tarihli “Öcalan’a görüş izni verilecek” başlıklı yazısı malum konuları yeniden gündeme getirdi.
Konu Öcalan’ın seçimlerde iktidar partisi lehine bir girişimi olabilir mi, olursa sonuçları neler olabilir başlıkları altında tartışıldı.
Bu tartışmayı önemli hale getiren iki neden var. Birincisi, Kürt seçmenin politik tavırla oy kullanma kapasitesinin gelişkin olması ve seçim sonucunu belirleme potansiyeli. İkincisi ise, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kürtler nezdinde hala etkili bir aktör olmayı sürdürdüğü görüşünün yaygınlığıdır.
Öte taraftan, iktidar partisinin Kürt seçmeni maniple etme pratiğinin çok oluşu ve PKK lideri Öcalan’ın ise iktidarın dayatmalarına boyun eğeceği ve işbirliğini sürdüreceği önyargısıyla, Öcalan’a karşı dinmeyen öfkeyle konu sürekli köpürtülüyor. Bu yolla insanların kafaları karıştırılıyor.
Selvi’nin yazısından tam on gün sonra, ”Öcalan 3 ay görüş ve hücre cezasına çaptırıldı” haberinin medyada yer almasıyla, en azından şimdilik böyle bir planın olmadığı anlaşıldı.
Selvi’nin ikrar ettiği tecrit devam ediyor. Türk siyaseti, Kürt seçmeni maniple ederek nemalanma alışkanlığını terk etmiş değil. Bakalım iktidar çevresi tarafından önümüzdeki günlerde ne türden haberler üretilecek.
Seçimler yaklaştıkça bu tür haberler gündeme gelecek. 23 Haziran 2019 tarihinde tekrarlanan İstanbul seçimlerine 3 gün kala Öcalan’ın, HDP seçmenine “üçüncü taraf olun, her iki ittifaktan da uzak durun” olarak anlaşılan çağrısına benzer bir tutum alması olasılığı gündemden hiç düşmeyecek gibi görünüyor.
HDP’nin milletvekili seçimlerine Demokrasi İttifakı ile katılacak olması, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Recep Tayyip Erdoğan karşısında konumlanmasına rağmen, ortak alternatif aday çıkarma çalışmaları yürüten muhalefet partileriyle ilişkilerinde yaşanan tartışmalar, sorunlar ve belirsizlikler, bu türden tartışmalara elverişli zemin oluyor.
HDP çevresinde zaman zaman dillendirilen “biz Kürt sorununa nasıl yaklaşıldığına bakarız” benzeri sözlerle iki tarafa eşit mesafede oldukları algısına yol açılması partinin özgün tutumunu zayıflatıyor. Bu seçim, ne 2019 yerel seçimleri, ne de 2010 referandumu değil. Cumhurbaşkanlığı seçimlerde atılacak yanlış bir adımı HDP dahil kimse siyaseten izah edemez ve siyasal bedeli ağır olur.
Bu süreçte gözden kaçan/kaçırılan bazı önemli noktalar var. Bunlardan biri, yapılacak genel seçimler ile tekrarlanan İstanbul seçimlerinin çok farklı niteliğe sahip olması ve birbirine hiç benzememesidir. Diğeri, son dönemde Kürt seçmenin yaşadığı sosyal, siyasal değişim ile 6 yıldır sürdürülen Kürt karşıtı politikaların toplumda yarattığı derin tahribat, Rojava konusunun uluslararası zeminde kazandığı boyut ile Kürt sorununun Türkiye sınırlarını aşması ve Suriye sorunuyla paralellik kazanmasıdır.
Başka bir ifadeyle İstanbul seçimlerinde yakalanan diyalog ile Kürt sorununun çözümüne bir kapı aralama fırsatının yakalanması denenmiş olabilir. Ancak bu geride kaldı. İmralı ile iktidarın yapacağı bir mutabakatın siyasal, toplumsal zemini oldukça zayıfladı.
2023 seçiminin ülke için ne anlama geldiğini ve bölgesel sonuçlarının ne olacağını en iyi kavramış seçmen kitlesinin başında belki de HDP seçmeni geliyor. Duygularıyla oy kullanma lükslerinin olmadığını idrak etmiş seçmenden söz ediyoruz. Sandıklar açıldığında gördüklerine kimse şaşırmamalı.
Kürt seçmenin davranışını sadece İmralı’dan gelecek iki paragraflık açıklamanın belirlemesi dönemi çok geride kaldı. Kürt seçmenin daha rasyonel davranış sergilediği gerçeği ve Kürt siyasal hareketinde Selahattin Demirtaş gibi geniş kesimlerde yankı bulan bir siyasal figürün ortaya çıktığı gerçeği göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaştı.
Öcalan’ın bu koşullarda iktidar lehine olabilecek bir siyasal girişimi, ancak kendisinin siyasi intihar girişimi olabilir. Öcalan’ın bunun idrakinde olmadığını iddia etmek pek akıllıca değil.
HDP seçmeninin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne yapacağını, 6’lı masada yer alan partilerin tek tek ve toplu olarak ne yaptıkları ve ne yapamadıkları belirleyecek. Gözler 6’lı masada olup bitende. HDP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rotasını 6’lı masa yönüne çevirmiş durumda.
6’lı masa da bunun farklında ama Kürt seçmenin algısına yerleşen “celladınızla anlaşacak değilsiniz ya” kaba yaklaşımını daha fazla sürdürürse, Türkiye’nin cehennem ateşine odun taşımış olacak.
Muhalefetin buna benzer kaba yaklaşımlarla sonuç alabilmesi, en az iktidarın Öcalan kartını kullanarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt seçmeni muhalefet adayından uzak tutma taktiği kadar başarıya ulaşması riskli.
Demirtaş, Öcalan ikiliği
İktidar, yeniden Kürt hareketi arasındaki bazı konulardaki farklılığı derinleştirme ve ayrışma yaratma arayışında. Abdullah Öcalan ile Selahattin Demirtaş arasında çıkması muhtemel kavgaya yatırım yapıyor.
Abdullah Öcalan ile Selahattin Demirtaş’ın birçok konuda çok farklı değerlendirmelere, yaklaşımlara ve tutumlara sahip oldukları gizli bir şey değil. Kürt demokratik mücadelesi Demirtaş ile ikinci bir güçlü siyasal figür yarattı. Kürt demokratik hareketi ilk kez ciddi sıçramayı, genişlemeyi Demirtaş’ın eş başkanlığı döneminde, biraz da onun marifetleriyle yaptı, baraj sorununu aştı ve kitleselleşti.
İkisi arasındaki kimi önemli konularda yaklaşım farklılığı, siyasal konumları; birikimleri ve rolleri gereği çok doğaldır. Öcalan, misyonunu tamamlamış silahlı PKK’nin yaratıcısı ve önderi. Demirtaş ise demokratik siyasal mücadelenin sözcüsü ve “önderi”. Öcalan silahlı mücadeleyi sonuçlandırmayı var oluşunun merkezine almış, Demirtaş ise parlamenter bir lider olarak demokratik, eşit bir ülke yaratmayı var oluşunun merkezine alan biri.
Böyle olduğu için çözüm sürecinde Öcalan, çatışma çözümü çabasının bir gereği olarak AK Parti ile süreci ilerletmeye odaklandı, Demirtaş daha farklı bir yaklaşımla çözüm sürecinin sorunlarına odaklandı.
Türk merkez siyaseti, bu iki farklı yaklaşım ve konuma sahip iki siyasi aktör arasında örgütsel ayrışma, çatışma çıkarmaya odaklanmış durumda. Bu durum, sorunlarımız çoğalıyor, kronikleşiyor. Türkiye’nin; enerjisini, zamanını Kürt sorunu da dahil, ağır toplumsal sorunu çözmeye harcayacak akla ve siyasal iradeye ihtiyacı var.