İnsanlığın özlem duyduğu, toplumların aradığı ve hasret kaldığı şey; insan haklarıdır. O kadar çok şeyi insanlık yitirdi ki, arar oldu hak ve adaleti.
Bir insan hakları haftasın da dünyada ve ülkemizdeki gelişmelere bakarsak içler acısı bir durum söz konusu. Dünya savaşlarını geçersek, insanlık hiç bu kadar, -İnsan Haklarını- arar duruma düşmemişti.
Komşu ülkemiz olan Suriye’de, yürütülen savaşlarda nelerin yaşadığını hep beraber kameraların karşısında izledik. Keza an itibariyle Filistin-İsrail’de yaşanan savaştaki insan manzaralarına bakın! Savaşların kendi içerisindeki bazı hukuksal yanı dahi ortadan kaldırılmış durumda…
Ülkemizdeki durum da vahim! Yüz yıllık Cumhuriyet tarihine bakınca; Türkiye’nin için de bulunduğu toplumsal meselelerle yüzleşmek, tarihte yaşanan katliam ve soykırımların muhasebesini yaparak yeni bir yüz yıla temiz sayfayla girmek gibi hiçbir çalışmanın olmaması içler acısıdır.
Cumhuriyetin kuruluşundan çok partili dönemde yaşananlar mutlaka masaya yatırılmalıdır. Ancak o zaman gerçek anlamda tarihte yaşananlar gün yüzüne çıkar.
Sonrasına baktığımızda da cumhuriyetin ilk yirmi yıllık sürecini bu defa da 12 Eylül Cunta döneminde görmek mümkün. İnsanın hak ve adaletin olmadığı, yaşanan ağır hak ihlallerin ciltler dolusu kitaplara dahi sığmadığı bir gerçekliktir. OHAL süreçleri ve 90’lı yıllarla cumhuriyetin adaletsizliklerle dolu tarihini çoğalta bileceğimiz birçok antidemokratik uygulamalar söz konusudur.
Türk Tabipler Birliği, Merkez Konsey Üyeleri görevden, alınması ve yerine kayyum atamasının geleceğe dair kaygılarımızı büyütüyor.
Nerden baksak nereden yazsak aslında elimizde kalıyor.
Gelinen aşamada toplantı, gösteri, yürüyüş hakkı, ifade özgürlüğü bir valinin ya da kaymakamın ya da bir savcının iki dudağı arasından çıkacak kelimeye bağlı.
Türkiye'de basın özgürlüğü üzerinde ki baskı gün geçtikçe artıyor, yaptığı haberler nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanan gazetecilerin sayısı aratarak devam ediyor. Bugün halen onlarca gazeteci meslektaşlarımızın tutuklu olması ve yaşadığımız ülkede ki baskı politikalarını vahametiyle karşı karşıyayız.
Türkiye kişi özgürlüğü, güvenliği, kadına şiddet ve katletme sistematik ihlallerle dünya sıralamasının en kötü örneklerin arasında yer almaktadır.
Sonuç olarak; İnsanın, temel hak ve özgürlükler alanı adeta rafa kalmadığı gibi insanca yaşama adına hiçbir hakkımızın ve özgürlüğümüzün olmadığını bir kez daha görmüş olduğumuzu belirtmekte fayda var.