KADIN, SAÇ VE GÜÇ İLİŞKİSİ
Şimdiye kadar kadının saçları üzerine bir hayli araştırma ve spekülatif tartışmalar yapılmıştır. Tarihsel gerçekliği tersyüz edenler hariç,yapılan incelemeler sarsıcı olduğu kadar toplum biliminin tarihsel seyri için de önem arz etmiştir. Kadın özgünlüğünün önemli bir simgesi olan saçlar,aynı zamanda eril tarihin ceberut fermanlarıyla yeri gelmiş ürkütücü karanlığın girdabinda hapsedilmek için kökünden kazınarak lanetlenmiştir ama o her defasında hakikati haykırırcasına yok edilmek istendiği yerden filizlenmeyi başarmıştır.
Saçların;korku,güç, toplumsal ve biyolojik cinsiyetle özdeşleş(tiril)mesi, tarihsel rolünün disiplinlerarası irdelenmesi gerektiğini göstermektedir. Özünde toplum mayasının arkaik kodlarını taşıyan ve yazı öncesi tarihe ayna tutan mitolojik metinler incelendiği zaman, kadın saçlarının derin bir güce tekabül ettiği görülür. Mitolojik olgular basite indirgenmiş karmaşık yapılar içerir,küçük bir parçadan hareket ederek muazzam bir bütün çıkarılabilir. Bu gerçekliğin ışığında kadının saçları, tarihsel gücünün bir simgesi olduğu rahatlıkla çıkarılabilir.
İstisnasız tüm uygarlıkların mitolojik çağları araştırıldığında uzunca saçlarıyla göz kamaştıran kutsal ana tanrıçalarla karşılaşılır.Mezopotamya mitlerinde önemli iki tanrıça olan Sümer tanrıçası İnanna ve Akad tanrıçası İştar’ın insanlık tarihindeki yerleri kuşkusuz çok önemlidir. Ana tanrıça kültünün en eski örneği konumundaki bu iki tanrıçanın uzun saçları dikkat çekmektedir, aynı şekilde günümüze en sistemli haliyle örnekleri gelebilmiş Yunan mitlerindeki tanrıçaların uzun saçları da belirgin bir boyuttadır örneğin,Yunan mitolojisinde yılan saçlı Medusa’nın hikayesi dikkat çekicidir. Saçlarının yılana benzetilmesinin sebebi yılanın simgesel anlamda bilgiyi ve gücü temsil etmesi muhtemeldir. Yine Mısır uygarlığında önemli bir yer tutan Tanrıça İsis’in, tehlikelerden korumak için oğlunu saçlarıyla gizlediği mitolojik kaynaklarda yazılıdır.
Kadın-saç ve güç ilişkisini birkaç örnekle pekiştirelim; Eski Mısırda,ölen erkeğin mezarına eşinin saçları koyulur ve bu sayede öldükten sonra gittiği yerde bu saçlar sayesinde hep güvende kalınacağına inanılırdı. Saçların bir insanı koruma altına alacak güçte olduğuna inanmak aslında ana tanrıça kültünün toplumdaki saygın gücünün saç ile ifadesini bulmasıdır. Yine Eski Mısır tarihinde geçen ve saçlarını adak niyetine kesen Kraliçe Berenis’in hikayesi de bir hayli ilgi çekicidir. Kısaca hikaye şu şekildedir; Berenis’in eşi Ptolemy bir savaşa gider, Berenis şayet eşi sağ salim eve dönerse saçlarını keseceğini belirtir ve eşi savaştan zaferle ayrılıp eve döner,bunun üzerine Berenis saçlarını keser. İktidarı elinde bulunduran muktedirlerin bile saçların gücüne ve kutsallığına inanıyor olması kadın-saç ve güç ilişkisini gözler önüne sermektedir. Saçların adanması olayı yakın döneme kadar Kürt kültüründe de konu itibarıyla farklı ama özünde aynı anlamı doğuran bir gelenekle devam edildiği görülür. Birisine sevdalanmış ve ondan başka kimseyle evlenmek istemeyen bir kadının kararlılığını göstermek için saçlarını kökünden kestiği bilinir ve bu durum günümüzde her ne kadar batıl olarak gösterilse de güce ve kararlılığa tekabül etme gerçeğini değiştirmez.
Anaerkil dönemde kadın;gücünü bilgiden ve büyüden alırdı. Erkekçi sistemin toplumda kökleşmesi sonucunda bu gücün kadının elinden alındığını çeşitli simgesel değişikliklerden anlayabiliriz. Bu simgesel değişimlerden önemli bir tanesi de başörtüdür. Birçok araştırmacıyazar, Sümerlere ait tabletlere dayanarak başörtülü kadınlarının Sümerlerde bile var olduğunu belirtirler. Zaten Ataerkil örgütlülük Sümerlerle belirginleşir. Ataerkil sistemle birlikte kadın saçlarının örtünmesi, güç dengesinin değişimiyle ilintilidir.Kadının simgesel gücü olan saçlarının zora dayalı aygıtlarla örtünmesinin özünde yatan başat nokta, sistemsel güç savaşı sonucunda galip gelen erkeğin,kadına dayattığı esaretin belgesidir.Ataerkil dönemle birlikte kadının yaşamın her alanından izole edilmesi,Meşru bütün haklarının gasp edilmesi(Kurnaz Tanrı Enki’nin Kadının önemli bir gücü olan Me yasalarını çalması gibi),salt cinsiyetçi bir objeye indirgenip doğum makinesine dönüştürülme gayesi aslında böylesi küçük simgelerin öyküsünde saklıdır.
Semavi inanışlarda da kadın-saç ve güç komplikesi önemlilik arz eder.Saçların başörtüyle kapatılması,saçlarını örtmeyenlerin dünyada ve ahirette cezalandırılıp toplumsal ve dinsel baskıya maruz bırakıldığı bilinir. Bu durum, kadının bedensel anlamda denetlenip ve ataerkil normların kabul gördüğü boyutlara hizalama gerçeğidir. Fransız düşünür Foucault, iktidar ve direnme odaklarının insanların bedensel denetimi üzerinde önemli bir bilgi iktidarı oluşturduklarını belirtir. Kadının, bedensel bir denetime tabi tutulması ataerkil sistemin kökleşmesiyle daha da yoğun bir baskıyı beraberinde getirmiştir. Kadının saçları, başörtü sorunu ile yüzeysel ve siyasi bir polemiğe dönüştürülse de aslında öz olarak anaerkil ve ataerkil düşünselleği arasında süregelen tarihsel mücadelenin günümüzdeki gerçeğidir.Simgeselleşen gücün değiş tokuşu,kadın gerçeğinin saç özgülünde hapsedilip,bedensel denetim yoluyla ruhsal ve düşünsel baskının meşru bir zemine oturtulmasıdır.
Ortaçağ dönemine ait masalların çoğu incelendiği zaman önemli bir figür konumunda olan çirkin ve uzunca saçları olan cadı karakterleri dikkat çeker. Ataerkil düşünce sistematiğinin inşası olan bu masalların amaçladığı temel olgu, dönemin bilge ve direngen kadınını cadılaştırma adı altında itibarsızlaştırmak olduğu aşikardır. Cadı figürü,ortaçağ kadın mücadelesini yürüten düşüncenin metaforudur. Cadıların fiziksel görüntüsünü açıklamak konumuzun algısını derinleştirebilir.Uzun ve dağınık saçların halen bir kadın gücünün var oluşunu, Cadıların yaşlı olması bilgeliğini, çirkin yüz ataerkil ideolojik yapısının öngördüğü kadın kalıplarını kabul etmeyişinin, mutlu insan yapısına karşıtlığı ise mevcut sistemin toplumsal aldatmacasına olan tepkisinin biçimsel bir görüntüsüdür. Yine aynı masalların eril zihniyetin potasıyla eritilmiş kadını,cadı karakterinin tam zıttı şeklinde inşa edilmiştir. Sisteme entegre olmuş, dört duvar arasına hapsedilmiş ve güçlünün sözünü adeta ayet gibi icra eden bu karakterlerin de uzunca saçlara sahip olması dikkat çekicidir. Kadın-saç ve güç özgülünün sistemsel kabulün kalıpları arasında da varlığını hissettirdiğini göstermektedir.
Bilgiyi tekelleştiren sistemler,hedefledikleri dünyayı yaratmak için kurumlaşma yolunu tercih ederler. Eğitim, kitap, Özdeyiş, atasözü, deyim vb. birçok olguyla kutsallar yaratılırken bunun yanında da ötekileştirilen düşüncenin lanetlenmesi normalleştirilir. Örneğin,‘kadının saçı uzun aklı kısa’ gibi eril algının yarattığı kalıp atasözü, sistemin kime göre neye göre tezini net bir şekilde somutlaştırıyor. Saçların ve aklın ters orantılanması arkaik kadının gücüne karşı uydurulmuş ve toplum tarafından da meşrulaştırılmış düşüncelerin dile işlenmesidir. Aslında bu kalıp söz, kadının gizemsel gücüyle özdeşleşen saçların, ataerkil mantaliteyle akılsızlığa dönüştürülme çabası olarak da okunabilir.
Sanayileşme ile birlikte ucuz işçi olarak üretimde yerini alan kadının zamanla gelişen feminist bilinçle büyük bir mücadele ve bedeller sonucunda siyasal ve sosyal alanlarda güçlendiği aşikardır. Değişen şartlar beraberinde kadın saçını da farklı mecralara taşımıştır. Güçlü kadının saçı bu süreçte kısalmış ve bu durum özgürlük kavramı içerisinde çokça tartışılmıştır. Kapitalist sistemin her türlü kutsalı kara delik gibi yuttuğu ve modernite dayatımıyla benzeştirdiği gerçeğinden yola çıkıldığı zaman bu durumun, zihinsel ve biçimsel anlamda erkeğe benzeşen kadınlar yarattığı tezini akla getirmektedir ama yine de mevzunun cinsiyetçi kalıplardan arındırılmış bilimsel ve sosyolojik bir perspektiften araştırması gerekmektedir.
Son olarak uygarlık tarihi boyunca destekleyici yahut dışlayıcı bütün sistemlerde kadın saçlarının güç sarmalında kutsanan ya da lanetlenen bir simgeye dönüş(türül)mesi,geçmişten günümüze gelen hakikat izlerini taşımaktadır. Bu izler çarpık tarih yazıcıların bütün yalanlarına rağmen direngenliğini ve gizemsel gücünü korumaktadır.