2017 referandumuyla Türkiye’de devlet ve toplum yeniden dizayn edildi. Yeni rejimde, ortaya çıkan siyasal sorunların çözülememesi, siyasal krizi ve toplumsal kutuplaşmayı hızlandırdığı gibi ekonomik krize de yol açtı.
Korona saldırısının etkisiyle hem siyasal hem de ekonomik kriz daha da derinleşti. Toplumun büyük bir kesimi gidişattan memnun değil. Kimi araştırma şirketleri, yeni rejimin dayandığı Cumhur İttifakı’nın oy kaybının yüzde 65’lere dayandığını iddia ediyor.
İktidar bloku partilerinin toplumsal desteklerinin, son yıllarda ciddi ölçüde eridiği çok açık gözlemleniyor. Son dönemde AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Görüş geleneğinin ileri gelenleriyle temasa geçmesi, eski yol arkadaşlarına üç yıl sonra bürokraside yeniden görev vermesi ve İYİ Parti lideri Meral Akşener’e evine dön çağrıları bunu doğrulamaktadır.
Bu süreçte; hak gasplarının yaygınlaşmasının, baskıların, hukuksuzluğun, keyfiliğin ve toplumsal kutuplaşmanın artmasının, otomatik olarak muhalefet partilerinin oylarının ve toplumsal etkilerinin artması sonucunu doğurduğunu söylemek mümkün değil. Başka bir ifadeyle böylesi ekonomik, siyasal koşullarda Cumhur İttifakı’yla yolunu ayıran, gönül bağı zayıflayan veya bu partilerden kopanların ciddi ölçüde muhalefet partilerine yöneldikleri söylenemez. Millet İttifakı alternatif siyasal merkez olabilmiş ve umut verir durumda değil.
Hatta yeni rejimde; kritik dönemeçlerde ortaya çıkan/ parlayan, işçi, öğrenci ve kadın hareketlerine rağmen, mevcut sivil toplum kurumları, sendikalar ve meslek örgütleri gibi örgütler de toparlanma, dirilme ve güçlenme sürecine giremediler. Aynı durum ne yazık ki, parlamento dışı muhalefet ve sol, sosyalist, devrimci güçler için de geçerli.
Seçeneksizlik seçenek oldu
Muhalefet partileri büyük ölçüde, siyaset oyununu, iktidarın yarattığı, sınırladığı sistem içinde oynuyor. İktidarın oyunlarını bozabilir değiller. İktidarın milliyetçileştirdiği/militanlaştırdığı, ekonomi politikaları nedeniyle her geçen gün daha fazla yoksullaştırdığı ve güvensizleştirdiği toplumsal kesimlerin büyük bir kısmı, muhalefet partilerine kulak kabartmış değil. Seçeneksizlik, hala çözümün iktidar partilerinde görülmesine veya mecburiyete boyun eğilmesine yol açıyor.
İktidarın toplumsal desteğinin ciddi ölçüde zayıflamasına karşın, muhalefet partilerinin oylarını buna paralel artıramaması, bütün partilerde siyasal hareketlenmeye yol açıyor. Son bir yıl içinde AK Parti’den iki yeni parti çıktıktan sonra da partide sular durmuş değil. Son günlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül arasındaki sosyal medyaya yansıyan çekişmenin, parti içindeki sıkıntıların bir sonucu olduğu çok açık. Yine daha önce İçişleri Bakanı Soylu’nun istifasına yol aşan gelişmeler ve damat Berat Albayrak ile çekişmeleri söz konusuydu.
İktidarın büyük ortağı, kendi iç rahatsızlıklarının, iktidar olmanın, daha doğrusu devlete sahip olmanın avantajlarıyla, soruna dönüşmesini ya da görünür olmasını engelliyor. Aynı zamanda yeni “ittifak” arayışlarıyla toplumsal desteğini ve oyunu korumaya çalışıyor.
Bu yeni “ittifak” arayışlarının kapsama alanı sadece milli görüş hareketiyle sınırlı değil. Muhalefet partilerinin hepsinde sorun yaşanıyor. Muharrem İnce’nin ve Mustafa Sarıgül’ün parti kurma çalışmaları siyasi krizin yol açtığı arayışların bir parçası. Benzer şey İYİ Partili Ümit Özdağ’ın çıkışı ve son dönemdeki partiden istifalar için de geçerli. Millet İttifakı’yla yollarını ayıranların, iktidarın yönlendirmesi ve kolaylaştırıcılığında HDP Diyarbakır il binası önünde eylem yapan ailelerin yanına koşması, iktidarın girişimlerinin sonucu oluyor. Refah Parti içindeki tartışma ve gelişmeleri de bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.
Milliyetçi militarist güçler devrede
İktidar, siyaseti devlet gücüyle ve bin bir yöntemle dizayn etmeye çalışırken, resmi küçük ortak ise Türk milliyetçisi sivil militarist siyasal gücünün etkisini değerlendirerek, her türlü muhalefeti sindirme yöntemiyle toplumda korku iklimi yaratıyor. Bu da iktidarda kalmak için sınır tanımazlığını, her türden yöntemi kullanabileceğini ve her yola başvurabileceğini gösteriyor.
Son dönemde gazetecilere, siyasetçilere fiili saldırıların ve tehditlerin MHP çevresinden yapılması, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ve yöneticilerin saldırıları kınamasını bir yana bırakalım, kışkırtmaları, adeta savunmaları ve meşrulaştırma çabaları tesadüf değildir. Bu saldırı ve tehditler, iktidarda kalmanın kirli ve kanlı oyunlarının parçaları. Faşist çetelerin siyaset sahnesinde etkin rol oynamaya başladıklarının göstergesi.
Tıpkı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dayatmasıyla çıkarılan af yasasıyla çıkan dava arkadaşı mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın, korona tedbirlerine uymadan uzun araç konvoyu ile çıktığı memleket turunda kamu görevlilerince karşılanması gibi. Hatırlanacağı gibi Çakıcı cezaevinden çıktıktan sonra CHP liderini tehdit ettiğinde yargı soruşturmaya gerek görmedi. Bu hafta sonu da Bolu İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ömer Ersever, Bolu Ülkü Ocakları’nı hediye paketiyle ziyaret etti.
Muhalefet tehlikeli yolda ilerliyor
İktidarın büyük ortağı, küçük ortağın militarist gücünü yeniden sahaya sürerken, ana muhalefet partisi, Cumhur İttifakının yarattığı korku ikliminde; yerel yönetimlerde, merkez siyasette, İYİ Parti’nin Türk milliyetçisi siyasal çizgisinin baskın gölgesinde, etkisiz ve rotasız muhalefet yapmaya çalışıyor.
Bu tehlikeli gidişin durdurulmasının yolu, çoklu muhalefet ittifakı içinde her bir partinin kendisi olarak kalması, bir başkasına benzemeye çalışmaması, ittifakın; topluma, iktidar mağdurlarına, siyasal ve ekonomik krizden çıkış arayanların karşısına, asgari ortak noktaları net, açık, anlaşılır ve güven verici bir programla çıkmasıdır. Başkanlık sistemine karşı olmak, güçlendirilmiş parlamenter sistem savunmak yeterli değildir. Bunu nasıl, ne zaman diliminde hangi politik zeminde ve kimlerle yapılacağı netleştiren geçiş programına ihtiyaç var. Bu programın, güven verici ve sonuç alıcı olması, bugünkü milliyetçi siyasal atmosferi değiştirecek içerikte olması şart.
İktidar partisinin küçük ortağına benzemesi gibi, ana muhalefet partisinin de milliyetçi yavru muhalefet partisine benzemesi, ülkenin yangınını daha da büyütecektir.
Tek başına iktidarın hataları, zulmü, hukuksuzluğu, baskıları veya memleketi yönetememe krizi, hiçbir biçimde otomatik olarak muhalefeti iktidara taşımaz. Yerel seçimlerde elde edilmiş kısmi başarı, bu durum için doğru ve yerinde bir emsal oluşturmaz.