NE DİYORDU DEĞİRMENCİ DAYI

“Ne diyordu değirmenci dayı? Bu nasıl çark ulan! Buğday bizim, ezilen biziz. Un olan biz, aç kalan biziz. Kim ulan bu doymak bilmeyen soysuz?”

Yerimiz, yönümüz, hedefimiz belli. Taleplerimiz ortak. Birleşe, birleşe kazanacağımız günler ise çok daha yakın. Gün; “üzümün çöpü, armudun sapı” diyeceğimiz gün değildir. Yolsuzlukları, hukuksuzlukları, hırsızlıkları neticesinde yaşadıklarımızın hesabını sorma, defterlerini dürme, sandığa gömme ve tarihin çöplüğüne gönderme günüdür.

Türkiye halkları olarak, yüz yıllık Cumhuriyet kazanımlarıyla birlikte siyasal, sosyal, ekonomik ve fiziki olarak enkaz halindeyiz. Hatta ve hatta enkazların altındayız ve nefes almakta zorlanıyoruz.

6 Şubat Maraş Elbistan ve Pazarcık merkezli iki depremle birlikte enkazlardan yükselen yardım çığlıklarına ilk üç, dört gün devlet ses vermedi veya veremedi. Devlet ses verdiğinde ise 50 bin insanımız yaşamını yitirmiş 100 binlerce insanımız ise yaralı ve sakat kalmıştı. Yılların tasarrufu ve birikimleriyle sahip oldukları her şey bir anda yok olmuştu.

Yaşanan ölümlerin ve büyük yıkımın sorumluları;

  • İmar barış aflarını çıkaran siyasal iktidardır.
  • 1. sınıf tarım topraklarını ranta açanlardır.
  • Yapı denetim şirketleridir.
  • Belediyelerdir.
  • Çevre ve Şehircilik Bakanlığıdır.
  • İçişleri Bakanlığıdır.

İmar barış aflarıyla övünen siyasal iktidar sorunları çözmek yerine üç maymunu oynuyor. Anneler evlatlarını, evlatlar ise anne ve babalarını kaybettiler. Anılar, hikâyeler, mal, mülk, eşya hepsi enkaz altında… Enkazlar ise, iktidar yandaşları için yeni bir rant kaynağı.

Emeklerimiz, acılarımız, ölü bedenlerimiz, gözyaşlarımız üzerinden, saraylarda saltanat sürdürenlerin karşısındayız. Emeği, alın teriyle geçinenlerin, onuruna, iradesine sahip çıkanların, adalet, barış ve demokrasiye katkı sunanların ise saflarındayız.

OHAL ve KHK’lerle hukuku, adaleti, demokrasiyi, insan hak özgürlüklerini yok sayan AKP - MHP iktidarından hesap sormak için 14 Mayıs’ta;

  • Sandığa giderken Berkin’i, Ali İsmail’i, Ethem’i…
  • Sandığa giderken; Tahir Elçi’yi, Musa Anter’i…
  • Sandığa giderken; sosyalist gençleri,
  • Sandığa giderken; Ankara Gar katliamını,
  • Sandığa giderken Şenyaşar ailesini,
  • Sandığa giderken; Adana Aladağ’da, İzmir Dikili’de, Diyarbakır Kulp’ta cemaat ve tarikat yurtlarında yanan çocukları,
  • Sandığa giderken; Cumartesi annelerini,
  • Sandığa giderken; “iki ayyaş” dedikleri Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu M. Kemal Atatürk’ü ve İsmet İnönü’yü
  • Sandığa giderken, Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Bahriye Üçok’u…
  • Sandığa giderken: Maraş’ı, Sivas’ı, Çorum’u…
  • Sandığa giderken; Osman Kavala’yı, S. Demirtaş’ı, Figen Yüksekdağ’ı…,
  • UNUTMAYIN!

Yaşanabilir demokratik Türkiye için, gelecek güzel günler için, en çok ihtiyaç duyduğumuz adalet, barış ve demokrasi için çalışmalıyız.

“Su akar yatağını bulur” demeye hakkımız yoktur. Suyu toprakla, toprağı tohumla, ekmeği halklarımızla biz buluşturmalıyız. Ey halkım! Ayağa kalk, silkinip ve haykır! 15 Mayıs’ta güzel bir güne uyanmak İçin 14 Mayıs’a kadar çalış, çalış, çalış.

Ülkemiz ve halklarımız yoğun bakım süreci yaşıyor. Hukuksuz uygulamalarıyla nefes aldırtmıyorlar. Kaynaklarımızla kendilerine inşa ettikleri saraylarda bizlere zulüm ediliyor.

Bir oy değişimin adı, özgürlüklerin başlangıcı olacağı inancıyla…

Sevgi ile kalın.

Ahmet Karagöz

04.05.2023

Çankaya/Ankara