Seçim Üzerine Birkaç Söz de Benden

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, meclise giden vekillerin tümü “…Namusum ve de şerefim üzerine yemin ederim…” cümlelerini kurarak yeminlerini ederler. Uzunca namusları ve de şerefleri üzerine yemin metnini okudukları bilinir. Yani çalmayacaklarına, çırpmayacaklarına, batırmayacaklarına, satmayacaklarına vs. vs. dair ant içerek göreve başlarlar. Mazbata bu yemin töreni sonrasında vekillere verilir. Hepsini bir torbada aynı muamele görmelerinden yana değiliz, bu da doğru olmaz. Ezilenlerin temsilcilerini çalma ve çırpmadan ayırmak gerekir. Bunların meramı başka.

Peki, hal böyleyken bu yoksulluk, fukaralık nereden geliyor?

Burada, istisnayı vekilleri bu belirlemenin dışında tuttuğumun altını çizmek isterim.

Türkiye’nin girdiği ekonomik girdaptan çıkmanın yolu; sanki sandık başına gitmekle çözüleceklerin resmi çiziliyor.

Ekonomik kriz karşısında; İktidar-Saray sıkışmış durumda. Ekonomi sorununu seçimlerden sonra, rayına koyacakların demecini veriliyor saraydan. Enflasyonu nasıl, hangi yol ve yöntemle durduracağına dair iktidar tarafından, tek bir söz eden yok. Memleketi buhrandan buhrana sürükleyenler yine “kurtarıcı” rollerine bürünmüşler. Bu sözde kurtarıcı burjuva kliklerin krizi nasıl ve hangi yol ve yöntemle önleyeceklerine dair fikirleri yok. Hatta ufuklarda bu ekonomi krizi önleyeceklerine dair projeleri dahi görünmüyor. Kelimenin tam anlamıyla sorunun çözümü; Kaf Dağı’nın ardında.

Muhalefet partileri ise iktidarı aldıktan sonraya bütün sorunların çözeceklerine dair demeçler vermektedirler. En belirgin açıklama yine de CHP’den geldiğini söylemekte fayda var. Bu duruma dikkat çekmemiz ve altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekmektedir. Çünkü, koşullarla alakalı olan, “Barış”, “Demokrasi”, “Eşit yurttaşlık” ve benzeri kulağa hoş gelen sözler sarf ettiklerine tanıklık etmekteyiz. Hatırlatmak gerekir ki, Kılıçdaroğlu’nun; “Helalleşme” dedi ama henüz iktidara gelmeden tozlu raflara kaldırılmış durumda.

Bu helalleşme ve buna benzer demokrasi terimler dahil tümü şimdiden muamma! CHP ve diğer masada oturanlara sormak lazım; Kürt sorununu çözüp anayasada güvence altına mı alacaksınız? Ya da diyanete tanınan özerklikler, diğer inançlara da mı tanıyacaklar mı? ya da Diyanete bütçe ayırmadan bilim dallarına, okullara mı ayıracaksınız?

Yüzbinlerce insan zindanlarda, zindanları mı boşaltacaklar?

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadarki resmi olmayan ama gerçek olan tarihe dönüp yüzleşecekler mi?

Askeri generallerin hazırladıkları anayasayı kaldıracaklarını, bütün azınlıkların haklarını güvence altına alınan yeni bir anayasayı mı hazırlayacaklar?

Merkezi üniter devletten vaz mı geçecekler?

Sahi nedir helalleşme? Ne anlıyorsunuz helalleşmede? Ucu açık ve herkes kendisine göre yorumladığı bir “Helalleşme” orta yerde duruyor.

Biraz açıklık getirseler, bakacağız hele nasıl bir özgürlükçü bir anayasa oluşturarak Helalleşecekler!

CHP, helalleşmeyi bu ve daha da çoğaltılabilinir sorulara açıklık getirmelidir. Aksi tutum geçmişin tekrarı olur.

Görüldüğü gibi can alıcı sorunlardan kaçan iktidar ve muhalefet partileri, bu işi en iyi sokaklara inerek başarıyorlar.

Sanırsın ki anayasal yolla seçime değil de; milli mücadeleye hazırlık yapılan bir seferberlik savaşına hazırlanıyorlar.

Emekçiler,

AKP-MHP ve CHP-İYİ Parti, arasında kutuplaştırılmış durumda. Öyle korkunç manipülasyon yapılıyor ki; toplum bu manipülasyon ile uyutulmuş durumda.

Emekçilerin en doğal yasal haklarını savunan sendikalar etkisiz halde. Baskı ve şiddet sıradanlaştırıldı, toplum içten içe sinmiş, kaderine razı olmuş durumunda. Profesörlerin, doktorların diplomaların men edildiği bir dönemde alkışlar çalınıyor.

Gazeteciler, yazarlar, sendikacılar, akademisyenler, belediye başkanları, milletvekilleri daha birçok meslekten şahsiyetlerin çoğu zindanda. Bilim merkezlerin baskı altında olan bir ülkede; emekçilerin ahvalini anlamak zor olmasa gerek.

Girilen bu darboğazda, ekonomik ve sosyal bunalımın yaşandığı bu günlerde heyecan ve yeni bir yaşama dair tek bir vaat veren yok. Geleceğe dair umut dolu plan ve projeleri de ne iktidar partilerinde ne de muhalefette var. Teknolojinin geldiği aşamaya göre sosyal yaşamı dizayn edileceğine dair plan ve projeleri de yok.

Hepsi geçmiş siyasetin zihniyetinden kopmadan savaş üzerinde yaşama şekil vermekle dolu demeçler vermektedirler.

Dikkatle izlenilirse, iktidar partileri ve muhalefettekilerinde yaptıkları mitinglerde emekçilerin, yoksulların geleceğine dair tek bir planların olmadığını görülecektir. Bir kesimi iktidarını koruma diğer kesim ise iktidarı alma kavgasını vermekten öte bir şey değildir. Mitinglerde alanlara milyonlar akıyor. Milyonlar bir araya geliyor ama sadece ve sadece konuşanları alkışlamakla yetiniyorlar! Sorgulamadan yoksunlar.

Mitinglerde; kendi geleceklerini, kapitalistlerin eline vermenin alkışlarıyla mutlu ve de sevinçlerini adeta yaşıyorlar. Oysa alkışlarla kendi geleceklerinin kaderini, yeni bir karanlık dönemin başlangıcı olduğunun farkında değiller. Yoksullar sanırım neyi alkışladıkların ya farkında değiller ya da bilincinde… Ya da gerçekten de gidişattan memnundurlar. Denenmiş, sınanmış iktidar ve muhalefet partilerine yoksullar nedense her seçim döneminde yeniden inanıyor ve güveniyorlar. Her dört yılda bir yoksulların yeniden ve yeniden geleceğe dair umutları yeşeriyor. Pes doğrusu.

Yoksulluk çığ gibi büyüyor…

Toplum içerisinde sosyal problemler büyüdükçe suç ve şiddette artıyor…

İşsizlik, o kadar çok büyük bir orana vardı ki; çağın en büyük endişesini oluşturuyor.

Bu durum böyle gider mi sualine? Benim cevabım hayır olacak. Böyle gitmez derim. Yönetenlerde, biliyorlar bu durumun böyle gitmeyeceğini. İktidarlar sonsuza dek baskı rejimleriyle yürümedi-yürütülemezler de…

Baskı ve şiddetin yaşandığı ülkelerde de her daim anlık gerginlikler kapıda olduğunu onlarda biliyorlar. Her şey deyişken olduğuna göre; tekçilik, değişmez diyenler yanılgı içerisinde oldukları ve sonları hüsran olacağı muhakkaktır.