Bunlar, bunca yıldır Türkiye’nin hangi sorununu eşitlik ve özgürlük temelinde çözdü ki, Kürt sorununu çözsün. Çözümün parçası olamayanlar eninde sonunda sorunun parçası oluyorlar.
CHP’nin yeni yönetimi, parçası olduğu geleneksel devlet politikası olan “PKK veya terörle mücadele” konularında, AK Parti ile kendini ayrıştırma, bu politikaları sorgulama hamlesi yaptı.
İlk kez 23 Aralık 2023 tarihinde 12 askerin öldürülmesinden sonra yayınlanan, TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin ortak açıklamasına, iktidar partisi ile birlikte imza koymadı.
Türk siyasetinin ana muhalefet partisi olarak CHP, 40 yıllık geçmişinde ilk kez askeri operasyonları ve güvenlik politikalarını sorgulama girişiminde bulundu.
AK Parti iktidarının ilk günlerinde, gerek dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, gerekse partinin diğer yetkilileri çok daha açık, çok daha net ve sert bir şekilde geleneksel askeri, güvenlik politikalarını eleştiren sözler sarf ettiler, açıklamalarda bulundular. Ancak bunlar anlık, konjonktürel gelişmeler sınırında kalan sözler olarak kaldılar.
2016 sonrasından bugüne yürütülen askeri politikalar ve alınan güvenlik önlemlerine karşı CHP lideri Özgür Özel “Biz evlatlarımızın kanı yerde kalmasın demek yerine kan akmasın” diyoruz sözleriyle özetlediği bir tavır sergiledi. AK Parti, MHP, İYİP ve Saadet Partisi’nin TBMM grup başkanvekillerinin ortak metnine imza atmadı. CHP lideri, Meclis grup başkan vekilleriyle birlikte ayrı bir metin açıkladı.
Bir takım askeri konuların, sorunların masaya yatırılmasına vesile olan açıklamayla kıyamet koptu. İktidar ve ortakları CHP lideri Özgür Özel’in nefesini kesmek için harekete geçmekle kalmadı. Parti içinden de, “itirazlarını ifade edecekti ama Meclis’te grubu bulunan partilerle ortak metne imzasını koyacaktı” eleştirileri yapıldı.
CHP’nin bu tavrı üzerine; 28 Mayıs 2019 tarihinden itibaren farklı isimlerle, 18 Kasım 2022 tarihinden itibaren Pençe-Kilit ismiyle gerçekleştirilen sınır dışı askeri operasyon ve alınan önlemler, ilk kez kamuoyu önünde, görsel ve yazılı medya organları aracıyla, emekli asker bürokratlar ve kimi güvenlik uzmanları tarafından sorgulanmaya başlandı.
Bu sorgulama ve tartışma 20 gün sürdü. 12 Ocak 2024 tarihinde, Irak Kürdistan Federal Yönetimi topraklarında süren Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde 9 asker öldürüldü. Sonrasında CHP ve Saadet Parti’sinin ayrı açıklama yapması gündeme geldi. Ama TBMM başkanlığının girişimi ile Türk siyasi partilerinin ayrışmasının önüne geçildi.
TBMM Başkanlığı tezkeresi, Türk siyasetinin bütün partileri ve milletvekillerinin evet oylarıyla kabul edildi, böylece ortak bir yol bulundu. İktidar partisiyle aynı bildiri altına imza atmak istemeyen CHP’nin mazereti giderildi. Böylece iki parti (Saadet ve CHP) ayrı bildiri yayımlama kararından vazgeçti.
Türk siyasetinin askeri önlemleri ve politikaları sorgulamasının ömrü bir ay bile sürmedi. Türk siyasetinin ana muhalefet partisinin aralamak istediği kapı bir kez daha kapandı.
Bu süreçte CHP lideri Özgür Özel’in İYİP lideri Meral Akşener’e yaptığı “hükümet partisi ile siz de ortak metne imza atmayın, ayrı metin yayınlayın, imza atmanız bizi çok fazla üzüyor” çağrısının ne derece etkili olduğu başka bir konu.
TBMM’deki görüşmelerine katılmayan DEM Parti milletvekilleri hariç bütün partilerin ortak oylarıyla kabul edilen ve resmi gazetede yayınlanan TBMM Başkanlığının “Tüm Dünyaya İlan Ediyoruz” başlıklı tezkeresinin içerisinde yeni tek bir cümle dahi bulmak zor. 40 yıldır söylenen sözler harfi harfine bir kez daha tekrarlanmış.
Bu süreçte yapılan kimi uyarıların ve eleştirilerin haklılığı acı bir şekilde ortaya çıkmasına rağmen, bunlarda ısrar edilecek bir siyasal irade sergilendi.
AK Parti öncesi, PKK ile mücadelenin, devletin güvenliği politikalarının askere ve güvenlik bürokrasi tarafından belirlendiğini iddia edilir, bu konular siyaset tarafından sorgulanmazdı. Siyasetin, Meclis’in görevinin; askerin, ordunun, polisin, güvenlik bürokrasisinin isteklerini yerine getirmek olduğu ileri sürülürdü. Kürt sorununda inkâr, imha ve asimilasyon politikaları sürdürülürdü.
AK parti döneminde siyasetin belirleyici olmasından söz edilse de; politikaların, uygulamanın, siyasetin, uzmanların, akademi dünyasının, sivil toplum örgütlerinin eleştirmesi, sorgulaması siyaset eliyle mücadeleyi zaafa uğratabilecek kaygısıyla, bahanesiyle bizzat siyaset tarafından engelleniyor ve önü kapatılıyor.
Bilhassa bu mesele günlük siyasetin malzemesi haline getiriliyor. “Nerede ne yanlış yapılıyor ki böylesi olaylar yaşanıyor” diye sormak neredeyse terör örgütüne yardım ve yataklık olarak gösteriliyor. Türkiye düşmanı olmakla suçlanmak sürdürülüyor. Siyaset üstü denen mesele, iktidar eliyle siyasetin malzemesi yapılmaya devam ediliyor.
Sorunun özünün uluslararasılaşmış çözümü becerilemeyen Kürt sorunu olduğu gerçeği gizleniyor. Dünyada benzer sorunları çözmüş ülke örneklerinin başarısına mukabil, bizim kırk yıldır aynı yerde bir ileri iki geri yapmamızın sorgulanmasının zeminleri, ilişkileri, 2010-2015 yılları arasındaki dönem hariç, sürekli tahrip ediliyor.
2022 Ekiminde TBMM’de eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “altı yıl önce üç bin seviyesinde olan dağdaki terörist sayısı 72’ye indi” sözlerini kendilerini paralar gibi alkışladılar. Üç gün önce de Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in “son 1 yılda etkisiz hale getirilen terörist sayısı 2.374’e ulaşmıştır” sözlerini alkışladılar.
Bunlar, bunca yıldır Türkiye’nin hangi sorununu eşitlik ve özgürlük temelinde çözdü ki, Kürt sorununu çözsün. Çözümün parçası olamayanlar eninde sonunda sorunun parçası oluyorlar.