Gurbet İnci,"Ötekilerin Gündemi" sitesindeki "Kadınların Kaleminden: Her Cumartesi Bir Mektup" köşesinde "Uzak Kaderler İçin' Şiiri üzerine Değerlendirme" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Turgut Uyar’in Şiirinde Varoluşçuluk

                                   “ Uzak Kaderler İçin ” Şiiri üzerine Değerlendirme

Birey kendi sorumluluğunu yüklendiği ve toplumdan koptuğu için genellikle bunalım ve sıkıntı içindedir. Bu sıkıntı varoluşsal bir temele dayandığı gibi, toplumdan kopukluluğun getirdiği bir yabancılaşmadan da kaynaklanabilir. Bu anlamda kendi olmak, kendilik bilincine ulaşmak hayatın en zor ve önemli hedef erinden birisidir. Bireyin ötekiyle veya başkasıyla yüzleşmesi onun kendilik değerlerini kazanmasını sağlayabilir. Onun için öteki olanı anlamaya çalışmak, onunla hesaplaşmak gereklidir. Toplumun koyduğu değerlere karşı geliştirilen eleştirel tavır ahlâk anlayışı için de geçerlidir.

Turgut Uyar’da hayatın içinde uygarlık-doğa arasında devam eden sonsuz mücadele onun şiir izlekleri içerisinde iki adım öne çıkandır. Çünkü medeniyet ve tabiat kendi yenilikleriyle devamlılığı olan bir mücadeledir. Sosyal yapıdan kopmak adına her yeni tavır kendince bir garipsemeyle karşılanmıştır. İkinci Yeni dönemin sosyal, siyasal buhranlarından doğrudan beslenen Türk şiir tarihinde ikinci bir istibdat dönemi gibidir. Bir anlamda dönem şiirine yöneltilen realiteden uzak olması iddiasının Turgut Uyar şiirinde fazla yer edinmemesi onun için hafifletici, iyi hallerden birisidir.

Turgut Uyar’ın Şiirinde “ Varoluşçuluk”

Varoluşçuluk bireyin deneyimini ve bu deneyimin tekilliğini ve biricikliğini insan doğasını anlamanın temeli olarak gören bir felsefe akımıdır. Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık turu arasındaki karşıtlığı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne suren bir düşünce okuludur. Bu mantığın bir sonucu olarak: Bireysel özgürlük ve sorumluluk, varoluşçuluğun iki temel öğesi olarak ortaya çıkar. Varoluşçulukta birey merkez olarak kabul edildiği için, öznel yargılar önemlidir ve bireyin yasam içinde kazandığı deneyimler, bilimsel ve felsefi uğraşlardan daha önemlidir. Bunun bir sonucu olarak idealizmdeki tinsel ve doğrusal varoluşu reddeder, birey olmadıkça hiçbir şeyin olmadığı bulgusuna varır. Böylece "hiçlik" akımda önemli bir doktrin halini alır. Sonuç olarak, var olusun kendinden olduğu; varoluşun özden önce geldiği varsayımına ulaşılır. Turgut Uyar’ın “ Uzak Kaderler İçin ” şiirini varoluşçuluk felsefi acısından değerlendirmeye çalışacağız:

                                              Bir gün, bir yağmurla garip garip

                                              Çoluğu çocuğu terk edeceğim.

                                              Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım

                                              Alıp başımı gideceğim.

                                              Asır yirminci asırdır, amenna

                                              Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım

                                              Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi

                                              Uzaklar daha uzaklaşır

                                              Bir define çıkarır gibi kayalardan, Âdemden beri

                                              Sımsıcak sevgilere muhtacım.

                                              Bir gün alıp başımı gideceğim

                                              Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...

                                              Belimi bir ılık şal sarsın, mavi

                                              Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız

                                              Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin

                                              Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

                                              Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm

                                              Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde

                                              Diyarı gurbette kanlı bir aşk

                                              Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde

                                              En uzak beyazlar,

                                              En yakın ikindilerde, duygulu

                                              Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam

                                              İçip içip ağlasam... . ( Uyar, 2002: 69 ).

                                             

               Bir şehir yalnızlığının çekilmezliğini duyumsayan Turgut Uyar, “Uzak Kaderler” şiirinde de içinde bulunduğu, boğulduğu yalnızlık girdabından kurtulmak için verdiği mücadeleyi anlatır. Varoluşçu felsefede insanın dünyaya bırakılmış, mutsuz, bunaltılı bir hali söz konusudur. Uyar'ın şiirinde de bu bedbin ruh hali kendi göstermektedir. O, her şeyden önce içindeki huzursuzluğu bütün insanların yaşadığını anlatmanın peşindedir. 20. y.y.da, hızlı ve şuursuz makineleşmenin insanı, hegomanyası altına aldığı bir dünyada bunalım bir kaçınılmazdır.                    

                                              Asır yirminci asırdır, amenna

                                              Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım

                                              Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi

                                              Uzaklar daha uzaklaşır

                                              Bir define çıkarır gibi kayalardan, Âdemden beri

                                              Sımsıcak sevgilere muhtacım.

                                              Bir gün alıp başımı gideceğim

            Gündelik yasamın belirlediği koşullarda yasamak zorunluluğu, sairi mutsuzlaştırdığı gibi neon lambalarının sahte aydınlatıcılığı da sancı ve sevgi ekseninde bir ikilem oluşturur sairin yüreğinde. Görünür aydınlıklar aslında geceyi kararttığı gibi çirkinlikleri de sahte ışıklarla ortaya çıkaran sembolik işaretlerdir. Bu işaretler, gerçek sevgileri bireyden uzaklaştırır. Yirminci asrı kabullenmek zorunda olduğunun bilincine varan ama zaman zaman bu asrın dışına çıkmak isteyen sair, yalnızlığını ortadan kaldıracak sevgilere muhtaçtır. İnsanların birbirlerine karsı kayıtsızlığı ve eşyaya endeksli bir yasamı içselleştirmeleri aslında yasamı anlamadaki yanılgılarının göstergesidir. Kendisini göz ardı ederek eşyanın baskın gücüyle varlığını kanıtlama çabasındaki modern insan, bu anlamda insanlarla değil eşyalarla kurduğu ilişkiler nispetinde varlığını görünür kılar.

Sevgilerini büyütmek isteyen sair, bir taraftan da gündelik ilişkiler arasında yaşamsal sancılar içindedir. Bu tür sahte ilişkiler sairin yalnızlığını büyütür. “Ben zaten bu dünyada tek basınayım, hey/ Bir sevdalı gönül bütün varım” diyen sairin yalnızlığını tetikleyen unsur, mutsuz yasamıdır. Zira artık sevgileri bulmak, insanın dünyaya indirildiği günden itibaren arzuladığı definelere sahip olması kadar güçleşmiştir. "Yirminci asır" ibaresinin bu şiirde kullanılması tesadüfi değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi yirminci asır dünyada makineleşmenin ve savaşların, insanları benliğinden uzaklaştırdığı bir bunaltı dönemidir. Şair de bu söylemiyle bireyin içinde bulunduğu yüzyıldan dolayı umutsuzluğunu dile getirir. Yirminci asrın insanı bir kaos ve ikilem içinde bıraktığını ise "bir yanımda sevgilerim bir yanımda sancım" ibaresinde bulmak mümkündür. İçinde her zaman zıtlıkları barındıran insan, dış dünyada da bu ikilem arasında sıkıştırılmış ve bunalmıştır.

               Şair insanın yaşadığı döneme olan yabancılaşmasını ise "Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi" dizesinde vurgular. Neon lambaları burada geceyi aydınlatmak amacıyla değil karatmak amacıyla kullanılmıştır. Şair bu dizede de yine tezattan ve bireyin içinde bulunduğu olumsuz ruh halinden bahsetmektedir. Bu dizenin tümü göz önüne alındığında bir karamsarlık imajı ile karşılaşırız. Şair, ayrıca neon lambaları ibaresini kullanarak 20. y.y.daki savaşlar ve neon gazı ile yapılan bombalar ile bir bağlantı kurar. Özellikle bu yüzyıldaki II. Dünya savaşına göndermelerde bulunur. İnsanların yaşamlarındaki ferdi ızdıraplarını daha çok ön plana çıkarmak isteyen şair, karamsarlığa yönelik imajları sıklıkla kullanır.

                                              Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde

                                              Diyarı gurbette kanlı bir aşk

                                              Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde

                                              En uzak beyazlar,

                                              En yakın ikindilerde, duygulu

                                              Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam

                                              İçip içip ağlasam...

               Bu şiirde, yasam kaygıları arasındaki yalnızlıktan kurtulmak isteyen bireyin çaresizlik içindeki ümitsiz arayışları hâkim unsurdur. Yalnızlığı kuşanan mutsuz öznenin selameti, kalbini ve ruhunu uyuşturacak bir sahil meyhanesindedir. Uzaktaki insanlar hayal ederken onların hep mutsuz yanların ön plana çıkarır. "Kanlı bir aşk" ve "bahtsız bir çocukluk" imajlar bunun göstergesidir. Kan ve aşk gibi biri somut diğeri soyut bir sözcüğü bir arada kullanırken insanın ruhuna yönelmiştir. Kan sözcüğü kavram olarak acıyı, ölümü, hüznü çağrıştırmaktadır. Böyle bir çağrışım değeri aşk ile birlikte kullanılması edebiyatımızda çokça görülür. Bu nedenle bu imaj gelenekseldir. Yine "bahtsız bir çocukluk" imajı da sıkça tekrar edilen imajlardandır. Şiirin genelinde umutsuzluğu ve karamsarlığı konu edinen şair, tüm insanların acılarına ortak olmak amacındadır.

                                              Belimi bir ılık şal sarsın, mavi

                                              Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız

                                              Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin

                                              Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

                                              Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm

                                               Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde

Yukarıdaki dizelerde şair, karamsar bir tablo oluşturmak ve bunu hüzünlü bir şekilde göstermek amacıyla arka arkaya imajları sıralar. Dokunma duygusuna ait olan ılık sözcüğü somut bir kavram olan şal sözcüğü ile birlikte kullanılmıştır. İnsanın muhayyilesinde ılık şal tamlaması hemen bir rüzgâr imajının oluşmasını sağlar. Ama bu rüzgâr, ılık sıfatıyla nitelendirilmiştir. Bu nedenle daha yumuşak ve hüzünlü bir hava oluşturulmuştur. Yine aynı dizelerde yer alan "mavi hüzünlü bir serencam" da özgün bir imajdır. Günlük dilde kullanılan mavi rengi, hüzün ve serencam gibi soyut iki kavramın önünde yer alır. Serencam; gelecek, akıbet, son anlamındadır.

Şair kelimenin diğer anlamlan yerine "hüzünlü bir serencam" sözcüğünü seçerek imajı sıradan olmaktan çıkarır. Mavi, gökyüzünü, sonsuzluğu ve enginliği çağrıştırmaktadır. Hüzünlü bir son ile sonsuzluğu çağrıştıran mavi sözcüğünün bir arada kullanılması "süre giden bir hüzün" imajı oluşturmuştur. Şair aynı hüzün tablosunu "şarkısız rüzgârlar" tamlamasıyla devam ettirir. Şarkı ve rüya kelimeleri günlük dilde iki farklı kavramdır. Şair bu iki kavramı günlük dilin statik yapısından kurtarmak ve bu kelimelere farklı manalar yüklemek için birbiri ardınca hüzün kokan imajları sıralar. Rüyaların şarkısız olması insan yaşamının renksiz, dingin ve neşesiz olduğunun bir göstergesidir.

 Aynı dizenin devamındaki "görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak" ifadesinde hayatın anlamını, derdini çeken hüzünlü bir insan imajı çizilmiştir. "Görmüş geçirmiş" deyimi, hayatın sıkıntılarını bilen, yaşı kemale ermiş, olgun kişiler için kullanılır. Şair, bu deyimi bir çift duygulu dudak tamlamasıyla birleştirerek insandan çok onun dudaklarına yönelmiştir. Bu yönelme "söz"ün önemini gözler önüne sermektedir. Şair bu tamlama ile yine

Alışılmamış bir imaj grubu oluşturmuştur. Turgut Uyar, içinde duyduğu mutsuzluğu ve hüznü bütün insanlarla paylaşmak peşindedir. Bu nedenle "her insanın ayın ayın yaşabilsem kaderinde" ibaresini kullanır. İnsanların tüm acılarını kendi yüreğinde ve ruhunda hissetmek isteyen şair, bu hüznü şu imajlarla tablolaştırır.

SONUÇ

Turgut Uyar'ın "Uzak Kaderler İçin" adlı şiirinde genel olarak kaçış, karamsarlık ve ölüm imajı temalar yer almaktadır. Uyar'ın içinde bulunduğu edebi topluluk ve yaşam tarzı göz önünde bulundurulursa şiirdeki karamsar tablo anlayışla karşılanabilir. Genellikle duygusal imajların ön plana çıktığı bu şiirde şair, hem geleneksel hem de özgün imajlar kullanmıştır. Bu imajları oluştururken renk, ses ve his üçgenini şiire yerleştirmiştir.

Modern çağın en standart duygu birikimlerinden biri olan nesne ve insana dair yabancılaşma, beraberinde iç sıkıntısı ve bunaltıyı getirir. Önce mekânsal, sonra bilinç bunaltısı ve sonra sıkıntı… Bu aşamada mekânı ruhuyla kuşatan ve ona kendi parçasından bir ruh üfleyen insan ya aklını devreye sokar ya da isyan eder. Turgut Uyar asla isyan etmemiş yalnızlılaşan kendiliğini şehir hayatının doğal bir sonucu gibi görmeye çalışmıştır. Ya içindesindir zamanın ya da dışındadır.

İdealin gerçek karşısındaki arzulanmayan mağlubiyeti, idealleriyle katı gerçeklik arasında sıkışıp kalan insanoğlunu bir düş ve yaşam kırıklığına çevirmiştir. Böyle bir dünya trajedisinde Varoluşçuluk, devrin genel siyasî havası, moderniteye karşı duruş, Uyar metinlerine postmodernizme yakın bir hava katmıştır. Merkez etrafına sarılan üslûp yaratma adına destekleyici yedek malzemeyi (otomatizm, imge, deformasyon, sapmalar…) de sanat algısına yerleştirirseniz Turgut Uyar niyeti net bir şekilde ortaya çıkar. Bu özelliklerin çoğu İkinci Yeni’nin karakteristik yapı taşlarıdır.