Önceki gün yine bir tren faciası yaşadık… İktidarda kalma hırsı, göz boyama açılışları, şovlar yeni cinayetlere neden oluyor. Seçimleri kaybetme korkusu her şeyi mubah sayan politikaya neden oluyor ve acısını halk çekiyor.
Önceki gün yine bir tren faciası yaşadık… İktidarda kalma hırsı, göz boyama açılışları, şovlar yeni cinayetlere neden oluyor.
Seçimleri kaybetme korkusu her şeyi mubah sayan politikaya neden oluyor ve acısını halk çekiyor.
Soma maden ocaklarında yine bir göçük yaşandı… 11 işçi ölümden döndü… Bir süre önce eksiklerinden dolayı kapatılmış olan ocağın yeniden üretime geçtiğinden söz ediliyor. Doğrusu, AKP iktidarında yaşanan iş cinayetlerini ve yaptıkları ‘Ölüm işin fıtratında var” açıklamalarını düşününce ‘Her şey olabilir’ diyoruz.
Göçüğün, işçi ölümleriyle sonuçlanmamış oluşu tek tesellimiz... Fakat ne yazık ki bu yaklaşım, işçi kanını sudan ucuz hale getiren mevcut sistem ve bu iktidar sürdüğü müddetçe yeni maden ocağı cinayetlerinin yaşanmayacağının güvencesi bulunmuyor.
Hâlâ bitmemiş olan 3. Havalimanında resmi açıklamalara göre 52 işçi öldüğü akıllardadır.
Ankara tren faciası da bunların bir devamı…
Dolayısıyla Ankara tren faciası kaza değil, bir cinayet… Sinyalizasyon eksikliği, daha doğrusu yokluğu bu cinayetin esas nedeni ve bunun sorumlusu da AKP ve onun ihalelerle doyuramadığı yandaş şirketleridir.
Daha önce hızlı tren faciası, yakın zamanda Çorlu faciası yaşadı bu ülke…
Bu defa Ankara faciası… 9 yurttaşımızı kaybettik. Onlarca yaralı var.
AKP’nin seçim yatırımı, şova yönelik hızlı açılışları yeni cinayetlere, toplu ölümlere zemin hazırlıyor.
Yerel seçimleri, kamplaşma ve ekonomik krizin etkilerini gizleme siyaseti üzerinden kazanma hesabı yapan Erdoğan, tüm bu tablo ortadayken bir de Fırat’ın doğusunu hedef gösterdi.
Kaybetme ve hesap verme telaşı ülkeyi yeni felaketlere sürüklüyor.
Sincar ve Karacak bölgesine ‘hava harekatı’ yapılması… Yine Erdoğan’ın “Gerekirse Minbiç’e de gireriz” yönlü ABD’ye yönelik çağrılarının altında yatan seçimleri kazanmaya yönelik iç politik hesaplardır.
Gezi dosyasının beş yıl sonra yeniden açılmasındaki esas amaç da yerel yönetimleri kaybetme kaygısı…
Giderek gerçek yüzü ortaya çıkan AKP iktidarı bu yerel seçimlerde bir hüsranla karşı karşıya kalacağını düşünmeye başlamış görünüyor.
MHP ile girilen pazarlığın da onu kurtarmaya yetmeyeceği düşünülüyor olmalı ki, kamplaşmadan, düşmanlaştırmadan medet umuyor.
Ekonomik kriz başta olmak üzere, kötü gidişat toplumsal bir kaygı haline gelmiş bulunuyor ve henüz güçlü bir işçi, emekçi halk muhalefetine dönüşmüş olmasa da kopuş hızla sürüyor. Kamuoyu araştırmaları ve hayatın içindeki pek çok canlı veri AKP’ye karşı güçlü bir tepkinin içten içe biriktiği ve yılların AKP’lisi olan kesimlerin artık AKP’den koptuğunu gösteriyor.
Açlık, yoksulluk, sefalet, işsizlik, enflasyon, kadın ölümleri, işçi ölümleri, baskı politikası, hukuksuzluk, uygulanan şiddet, yargı, yasama, yürütme, basın, düşünce ifade alanındaki tablo ne kadar gizlenmeye çalışılsa da işçi ve emekçilerin, halkın yaşamını derinden etkiliyor ve bunun bir karşılığı olacaktır.
AKP’ye yeniden iç düşman, dış düşman yaratma hesabı bundandır. Devletin bekası gibi politik argümanları gündemde tutmaları, Gezi direnişine katılan milyonları hedef alan açıklamaların yapılması, yine Taksim Dayanışması içinde yer alan kurumlardan tanınmış isimlerin ifadeye çağrılmış olmasındaki esas amaç, seçimler sürecinde kamplaşmayı derinleştirmektir.
Öyle ki, AKP iktidarı, dünyanın herhangi bir yerindeki işçi ve emekçi, halk, gençlik ve kadın direnişini hemen bir komployla izah ederek bunu da Gezi direnişine bağlamaktadır. Erkan Tan gibi bir adam, IŞİD’in yöntemlerini önerebilmekte; “Gezi’ye katılanların başını kesmek lazım” açıklaması yaparak IŞİD yöntemleri önermekte ve hakkında hiçbir işlem yapılmamaktadır.
Yine Emin Çölaşan ve Necati Doğru gibi isimlerin FETÖ’den dolayı hedef haline getirilmeleri de seçimlerdeki kaybetme kaygısından kaynaklanıyor.
Son günlerde Fransa’daki “Sarı Yelekliler” direnişini gündeme taşıyan ve Türkiye’nin de bu tür halk isyanlarına sürüklenmek istendiğini, komplolar ve tertiplerle izah etmeye çalışmaktadır.
AKP ve MHP yetkilileri buradan iç düşman, dış düşman senaryolarına sarılmadan medet ummaktadırlar. Ekonomik, sosyal ve siyasal çıkmazlarını bu tür senaryolar üreterek örtme yoluna gitmektedirler. Sonlarının yakınlaşmakta olduğu gerçeğini bu tür yalan yanlış bilgiyle uzatmanın telaşındadırlar.
Ancak gerçek şu ki, bu tabloyu değiştirebilecek yegane güç halkın demokratik birliği olabilir… Bu da doğru bir yerel yönetimler programı, doğru adaylar ve doğru bir ittifak politikasıyla gerçekleşebilir…
Başta CHP olmak üzere, her parti ve çevre hesabını buna göre yapma sorumluluğu ile karşı karşıyadır.