Yeni sisteme göre muhalefet   Bu gün Türkiye’de muhalefet güçlerinin/ odaklarının “çeşitlikonulardafarklı düzeylerde yaşanan   kriz ve sorunları,  lehlerine çevirmekten  neden bu derece uzaklar” sorusu yanıtı verilemeyen en önemli  sorun.   Ekonomik krize, siyasal, kültürel, sosyal sorunlara parlamento içi veya dışı sağ, sol muhalif siyasal güçler, sendikalar, meslek odaları veya yeni sosyal hareketlerin bu durumu iktidarın “gizli gücünü”oluşturuyor.

Yeni sisteme göre muhalefet

 

Bu gün Türkiye’de muhalefet güçlerinin/ odaklarının “çeşitlikonulardafarklı düzeylerde yaşanan   kriz ve sorunları,  lehlerine çevirmekten  neden bu derece uzaklar” sorusu yanıtı verilemeyen en önemli  sorun.

 

Ekonomik krize, siyasal, kültürel, sosyal sorunlara parlamento içi veya dışı sağ, sol muhalif siyasal güçler, sendikalar, meslek odaları veya yeni sosyal hareketlerin bu durumu iktidarın “gizli gücünü”oluşturuyor.

 

Bu konuda uzun bir süredir ileri sürülen “doğru ama bu böyle gitmez, iktidar partisinin muhalefetin bu durumundan yararlanmasının da bir sonu” olduğu görüşünü ise son seçimlerde olduğu gibi hayat tarafından uzun süredir doğrulanmıyor.

 

Son seçim süreci vesonuçlarındoğur analizi  geleceğin kazanılmasıiçin artık elzembir hal aldı. Sağ ve sol muhalif siyasal güçlerin toplamı seçmenlerinde heyecan uyandıran ve enerji açığa çıkaran bir seçim muhasebesi ortaya koyabilmiş değiller. Tümü değişik düzeylerde iç çekişmeye enerji akıtıyorlar.

 

Bu tablonun kendisi toplumsal yapının kültürel, siyasal, entelektüel genleriyle ilgi yanlarını ve davranış kalıplarının problemlerini gösteriyor.

Cumhuriyetin mirası

Cumhuriyet projesi, kurulan devlete ulus yaratmak projesiolarak yaşadığı sorunlar nedeniyle gerçek anlamda toplum olma bilincine ulaşmada da başarısızlığı söz konusu. Ulus yaratma bir siyasal kategoridir. Toplum olma sosyolojik bir kategoridir.Toplumu,  belirli bir toprak parçasında yaşayan, belirli bir kültürü ve ortak toplumsal kurumları paylaşan insanlar topluluğunun aralarındaki ilişkiler bütünü olarak tanımlamak mümkündür.

Türkiye’de tarihsel gelişim bağlamında, 21 yüzyılda evrensel normlara sahip yurttaşlar toplumu olmaktanuzak,  tebaa toplumu olarak yerimizde sayıyoruz.

Son yıllarda iki farklı siyasal ve sosyal gelişme bunun çok çarpık bir biçimde gözler önüne sermiştir.Birincisi dünyanın hiçbiryerinde,  seçilmişen büyük illerinin  belediye başkalarını ağlaya ağlaya görevden alan, il başkanlarını, örgüt yöneticilerini değiştiren biriktidar partisi bizdeki gibi hiçbir şey olmamış gibi seçmenlerde büyük bir onay alma başarısı gösteremez, gösterememiştir. Aksine  büyük bir siyasi tasfiyeye yaşanır.

 

İkincisi ise etrafımızı hızla saran küçük küçük işçi direnişlerine, kadın cinayetlerine, tacizlere, tecavüzlere, çocuk istismarlarına saymakla bitmeyecek sosyal vakalara karşı duyarsız, hakir, hoyrat, faydacı davranış kalıplarının ve yaklaşımların hızla yaygınlaşması veya görünür hale gelmesi tam da ulus yaratmadaki başarısızlığın toplum olma noktasında da yaşandığını gösteriyor.

 

Soma’da hayatlarını kaybedenlerinin yakınlarını tekmeleyen bürokratın adeta ödüllendirilmesini veya insanca çalışma ve yaşam hakkı için direnen hava alanı işçilerini “İtler” diye tanımlayan gazetecinin, yazarın veya bir yurttaşın hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor olması ne kadar toplum olduğumuzu ortaya seriyor. Kaybedilen babasının mezarını arayan cumartesi insanı genç kadının ”Verin babamın mezarını gidip evimde oturacağım” diye haykırışını sessiz, tepkisiz  izleyenlerin durumuna ne demek gerek.

 

Muhalefet güçleri bu sosyolojik gerçeği aynen ulus yaratmadaki başarısızlığı kavrayamadığı gibi görmekten oldukça uzak. Bu nedenle 2015 sonrasında Türkiye’nin içine girdiği süreci ve dünyadaki gelişmeleri kavramakta yetersiz. Bu nedenle de kriz ve sorunları kendi lehine çevirme becerisi gösteremiyorlar.

 

küreselleşen dünya eski gibi devam edemiyor

  1. Dünya savaşı sonrası oluşturulan uluslararası kurumların, kuralları ve devletler ilişkilerinin yeniden şekillendiği, belirlendiği bir dönem yaşanıyor. ABD’de yaşananlar, Türkiye’de yaşananlar ve Ortadoğu’da   yaşananlar bu sürecin birer parçası.


 

Ne ABD’nin başkanın, ne Recep Tayyip Erdoğan’ın nede  Rus lider Putin’in tercihleri davranışlarını vetercihlerinitek başına belirleyici değil.  Esas sorun 2.Dünya savaşı oluşan sistemin değişme ihtiyacının kendini dayatmasıdır.

 

Başka bir ifadeyle küreselleş dünya eski kurum, kural, işleyiş, ilişkileriyle yola devam edemez noktaya geldi. Dünyanın 65 ülkesinde çatışma var. Son iki yıldır dünyada 2. Dünya savaşındaki kadar  insan ölmemiştir ama  yerinden yurdundan edilmiş insan sayısı tam 3 katıdır. Bu insanlar  büyükölçüde ölüm tehdit altında yaşamlarını sürdürüyorlar.

 

Son iki yılda Türkiye’de 46 bin insan işkence gördüğü için dava açtı. Aynı süre içinde hak savunucularına güvenlik güçlerine direnmek gibi ulusal ve evrensel hukukta yeri olmayan bir suçta 26 bin dava açıldı.

 

2.Dünya savaşı sonrası geliştirilmek istenen “özgürlükler” devletlerinin yerini tüm dünyada güvenlikçi devlet anlayışı hızla gelişiyor. Siyasal, sosyal, kültürel hayatı belirleyen devletlerin bekası kaygısı/gerekçe başat konuma yükseldi.

Muhalefet yeni sisteme uygun mücadele yöntem ve araçlar yaratmalı

Türkiye’de  debu konsept çerçevesinde devletin yeniden yapılandırılması neredeyse tamamlandı. Sosyal, siyasal, kültürel hayat tepeden tırnağa değişiyor.  Cumhurbaşkanıbaşkanlık  sistemi, ABD ile yaşanan kriz, Türkiye’nin yanlış Ortadoğu politikaları, Kürt karşıtlığı bu büyük projenin birer halkası.

 

Artık hiç bir şey, hiçbir ülke on yıl öncesi    gibi olmayacak. Muhalif siyasal ve sosyal hareketler bunu kavrayabildikleri ölçüde, Türkiye’nin yönelimine etki yapma fırsatını yakalayabilecekler. Eski parlamento sisteme dönmeyakın dönemin bir hedef olamaz. Olsa olsaancak bir hayal  olabilir.

 

Türkiye’de 24 Haziran seçim sonrası inşa edilen devletin ve toplumun demokratik dönüş mücadelesi kısa erimli bir hedef olarak planlandığında sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Özetle muhalefet Cumhurbaşkanı başkanlık sistemine uygun mücadele yöntem ve araçlaryaratabildikleri ölçüde  güvenlik eksenli politikalar yerini özgürlüklere bırakmak zorunda kalacaktır. Özgürlükler, barış, adalet ve eşitlik gelişecek.

 

Demokratik sol güçler, Kürt siyasal güçler, sendikalar ve sivil toplum örgütleri bu yola girmemek için çeşitli bahaneürettikleri vedaha da geciktikleri sürece “ beteri varmış  sözünü” daha  çok duyarız.