İktidar partisi tarafında gündeme getirilen seçim yasası, baraj değişikliği ve yeni anayasa hazırlığı, 2023 yılında yapılması gereken seçimlerin zamanından önce yapılması ihtimalini güçlendirdi.

Hiç kuşku yok ki, yapılacak seçimler sıradan bir seçim olmayacak. Türkiye için dönüm noktası olacak. İktidarda, muhalefette herkes bunun farkında.

Lafı dolandırmaya gerek yok. Millet İttifakı partileri CHP ve İYİ Parti ile ittifak dışındaki HDP’nin stratejileri ve tutumları, Türkiye’nin hangi rotada ilerleyeceğini belirleyecek.

Tabii ki Saadet Partisi, DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve diğer parlamento dışı muhalefet partilerinin ve toplumsal hareketlerin yaklaşımlarının da sonuçlar üzerinde önemli etkisi olacaktır.

AK Parti ve MHP, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ni kalıcılaştırma ve kurumlarını yerli yerine oturtma hedefine kilitlenmiş durumdalar. Seçim hazırlıklarını bu stratejik hedef doğrultusunda yapmaktalar.

Neredeyse bütün araştırma şirketlerinin ortaya koyduğu gibi, Cumhur İttifakı seçmenleri yavaş ama sistematik bir şekilde partilerinden uzaklaşıyorlar.  Cumhur İttifakı, muhtemel tüm taktiklerini  (seçim yasası ve barajı gibi), bunun önünü geçmek  ve bu stratejiye bağlı  geliştirilmeye çalışılıyor.

Tek adam rejimini sağlamlaştıracaklar. Cumhur İttifakı partilerinin kendi siyasal bekalarını başka türlü sağlayabilme umutları yok. Bu nedenle Cumhur İttifakı’nın farklı tercihlere girme ve deneme şansı kalmamış gibi görünüyor.

Türkiye’nin bu yeni sistemi terk etmeden, mevcut siyasal krizi atlatabilme ihtimali tükenmiştir. Radikal değişim yoluna er ya da geç girilecektir. Yaşanan kriz, bir anlamda değişim krizi. Mevcudun restorasyonu Türkiye için çözüm ve demokratik değişim olmayacaktır.

Muhalefet partilerinin, öncelikle karar vermeleri gereken soru şu: Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin restorasyonu ile mi yola devam edecekler, yoksa toplumsal beklentileri karşılamak üzere radikal, köklü yapısal demokratik değişim yoluna mı girecekler.

Otoriter rejimler sadece bizdeki gibi tek adam yönetimlerinde olmuyor. Rejimin kurumsal, kurucu yapısını ve felsefesini demokratik değişime tabi tutmadığınızda da pekâlâ otoriter rejim devam eder.

Tartışmaları seçim odaklı bir perspektifle ve stratejiyle sürdürmek ve planlamak, Cumhur İttifakını alt etmek için yeterli olsa bile, kronikleşmiş ve çok boyutlu hale gelmiş siyasal krizi kalıcı olarak çözmeye yetmeyecektir.

Restorasyon değil yeni bir kurucu süreç ve program gerekli. Muhalefet bu noktadan oldukça uzak. Hatta çoğu muhalif, restorasyonu bir tür yeni kurucu süreç olarak düşünüyor. Muhalefetin güçlendirilmiş parlamenter sistem derken ne anlatmak istediği ve nasıl bir plana sahip olduğu dahi bilinir değil.

Seçim sistem ittifakları mecbur kılıyor

Muhalefet partileri çoğu zaman iktidarın icraatlarını teşhir ve şikâyet eden bir merkez gibi davranıyor.   CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun meseleyi “merak etmeyin, bize güvenin, bütün sorunları çözeceğiz” sözlerini tekrar etmesi; siyasetsizliğin, restorasyonla sınırlı bir ufka sahip olunduğunun adeta kanıtı. Muhalefet partileri yeni döneme ilişkin ortak bir vizyonları yok.

Keza İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’in, Halk TV’den Fikret Bila’ya “Millet İttifakı olarak yerel seçimlerde İstanbul’u, Ankara’yı nasıl kazandıysak, aynı modelle cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanacağız” diye iddialı açıklaması  Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu çoklu krizin derinliği kavramadığı ve Türk milliyetçisi çizgisinde ısrarını  gösteriyor.

Güvenilir aştırmalar, Cumhur İttifakı karşısında muhalefet partilerinin kazanabilmesi için, hepsinin ortak davranması gerektiğini gösteriyor. HDP’liler seçim ittifakı ve stratejisi konularında önerilerini her fırsatta tekrarlıyorlar. 27 Eylül 2021 tarihinde kamuoyu ile paylaşacaklarını duyurdukları deklarasyonun  bu durumu daha net anlaşır kılacaktır.

En son, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Independent Türkçe’den Helin Alp’in seçim ittifaklarıyla ilgili sorusunu “İlk turda cumhurbaşkanlığı seçimine ortak adayla girilmesi fikrine açık olduğumuzu söylüyoruz ama muhalefetin öncelikle isimleri değil, ilkeleri, çözüm yöntemlerini ve geçiş sürecine dair temel meseleleri tartışması gerektiğini dile getiriyoruz” diye yanıtladı.

Aynı söyleşide Mithat Sancar, “HDP’yi dışarda bırakmaya yönelik yaklaşımın bir benzerini muhalefetin bir kesimi de izliyor” eleştirisinde bulundu.

Muhalefet uzun süredir yapılan, buna benzer eleştiri ve önerileri pek ciddiye almış görünmüyor. Aksine HDP’yi ittifak dışında bırakma konusunda ısrarlılar. Bu, 31 Mart 2019 seçimlerinden yeterli dersin alınmadığını gösteriyor.

HDP’nin “milletvekili seçimlerinde Millet İttifakıyla illa bir ittifak arayışımız yok” sözleri, daha çok ana muhalefet partisini rahatlatmak amacıyla ediliyor gibi. İktidarın yarattığı Kürt korkusu nedeniyle diğer muhalefet partileri de bayram ediyorlar. Fakat HDP’lilerin buna benzer sözleri 2015 seçimlerindeki “AK Parti ile hükümet ortağı olmayız. CHP, MHP koalisyonunu gerekirse dışardan destekleriz” yanlış siyasetini çağrıştırıyor.

Yürürlükteki sistemde açık ittifak anlamlı ve önemli. Yeni kurucu süreçte etkili olmanın en önemli yolu. Üçüncü ittifak, muhalefet partilerinin seçimlerde arzuladıkları sonucu elde etmelerini engelleyecektir. Bunun seçim aritmetiğinin ötesinde sonuçları olacaktır. Demokratik değişimin en diri, en örgütlü ve en mücadeleci kesimlerinden biri olan Kürtleri sürecin dışında tutmak, gerekli olan enerjiyi ve siyasal dinamiği oluşturamayacağı gibi, HDP’nin dışlanması ayrımcılık gibi toplumsal sorunları derinleştirecektir. Sürecin restorasyonu aşan bir hatta ilerlemesi söz konusu olmayacak. Mevcut seçim sistemi ittifaklar üzerine kurulmuştur. İttifak dışında kalanlar, yeni süreçte etkisiz konuma rıza göstermiş sayılırlar.

Kriz, Kürt sorunu başta olmak üzere ekonomi, hukuk, adalet, kadın ve ekoloji gibi sorunların hepsini bir arada ele alan bütünlüklü bir perspektifle ve siyasal iradeyle aşılabilir. Ortaya çoğulcu bir yönetim çıktığında ancak ülke demokratikleşme yoluna girebilir.

.