MUTLULUK

Mutluluk ve huzur, bu iki kavram kişiden kişiye değişir evet; ama o kişinin ait olduğu sınıfa göre değişir. Ezen-ezilen sınıf savaşları da bu yüzden değil midir? İnsanların maddi hayat şartları onu mutlu ve huzurlu kılmıyorsa bunun için savaşmaya başlar. Köle gibi çalışan bir emekçinin mutluluğu ne olabilir, ya da huzuru nerde, nasıl bulabilir? Daha çok çalışarak bir gün zengin olacağı hayaliyle mi? Tabi ki hayır! Üretip biriktirdiklerinde hak sahibi olduğu zaman mutlu olacağını bilir. Üretim araçları ve sermaye sahipleri ellerinde tuttukları o güçle mutlu oldukları için bırakmak istemezler. Çünkü ihtiyaçlarının dışında tüm istediklerine sahiptirler ve budur onların mutluluğu.

Toplumda,”Devletli yanını kaşısa, yoksul para verecek sanır.” deyimi her ne kadar benimsenmiş de olsa aslında emekçilerin ürettikleri ve biriktirdiklerinin bir avuç azgın mutlu kesimin elindekilerin kendilerine ait olduklarını bildiklerindendir. Emektar-üreten sınıfın, azgınların ellerinde tuttukları birikmişlerini savaşarak ve çatışarak alma girişimleri, maalesef egemenler tarafından şimdiye kadar hep alt edilmiş. Üreten emekçilerin mutluluktan pay alabilmek için örgütlü biçimde mücadeleye girişimleri, sömürenler tarafından karşı örgütlenme ve yapılarla bertaraf edilmiş. Sermaye; gerektiğinde ezerek, korkutarak, saldırıp kıyımlardan geçirerek, kan, gözyaşı ve acılardan beslenip semirerek korkunç bir canavara dönüşmüş durumda. Dünyanın geleceği, semirmiş, mutlu azgın kesim yüzünden tehdit altında.

Bin yıllardır sömüren-sömürülen mücadelesinde beşeri ve ilahi dinlerin bazıları bir başkaldırış ya da örgütlenme niyetiyle ortaya çıkmış olsa da en nihayetinde onlarda egemenlerin gazabına uğramış ya da kendi güçleri için kullanışlı birer aparat haline getirilebilmiş. Ezen sınıf ellerindeki seküler mutluluğu korumanın yollarını iyi bildikleri gibi ezilen sınıfa da mutlu olmanın başka yolları gösterildi. Ezilenler için, din, ırk, milliyet, vatan gibi kavramlar üretilip sunuldu. Garibanlar, bunlarla gururlanıp kendi kendini mutlu edecekti. İsterse oturduğu yerden beddualar edebilir, bu dünyadaki sıkıntılarına, uğradığı haksızlıklara sabır gösterir ve şükrederse, öte dünyada sonsuz mutluluk garantisi vardı üstelik. J.J. Rousseau’nun “…toplumun bütün avantajları güçlüler ve zenginler için değil midir? Bütün paralı mevki ve makamlar onların elinde değil midir? Bütün kayırmalar,bütün bağışıklıklar onlara tanınmış değil midir?...”diyerek kapitalist sistemde sermayeyi koruyan devlet ve toplum anlayışını üç yüz sene önce dile getirmiş. Eh bu da devlet garantili mutluluğu ve huzuru beraberinde getiriyor demektir. Dünyanın dört bir yanında ülke ve yönetimlerine sahip olmaları yetmiyor sermayeye. Hem dünya malının hem mutluluğun göz çukurlarında açtığı o dipsiz delik, dolmak-doymak bilmiyor.

Hele ezilen sınıfın ezilenleri olan kadınlar… Mutluluk onlar için yok gibi. Sömüren-egemen tarafta olması bile onu cinsiyet eşitsizliğine uğramaktan ve bir meta gibi görülmesinin önüne geçemedi. Üretimde ve emekte kayıt dışı güç, yönetimde söz hakkı olmadan bugünlere kadar varlığını sürdürebildi. Ait olduğu sınıfta ne bulabildiyse, sevgi ve mutluluk açlığını doyurabileceği ne varsa; umudu da kundak yapıp sarıldı. Emperyalizmin sömürmekten obeze dönüştüğü, özellikle Afrika ve Orta Doğu ülkesi kadınları için mutluluk ve huzur; tecavüz, taciz, şiddete uğramadığı ya da öldürülmediği gün demek.

Sermayenin en mutlu olduğu yerlerden biri de canım memleketimiz. Ezilenlerin mutsuzluğundan mutluluk devşirerek hazzın ve keyfin nirvanasına varmış durumdalar. Mevcut ihtiyaçların çoğunun dövizle satın alındığı bir ekonomik sistem ve sürekli yükselişte olan döviz ve üzerinde oynanan kurlar. Yönetimin; zorbalık, algı ve manipülasyon üzerine kurulduğu yerde, alım gücü düşerken temel ihtiyaç ürünlerine yapılan zamlar, faturalara yansıyan şişmeler ve vergiler, fakirden alıp zengine vermenin adı iktisat oluyor. Zengine vergi affı, devlet garantili ihaleler, soruşturma dahi açılmayan yolsuzluk ve devasa rüşvetler iddiasıyla döndürülen bu çarkın adı da halk için iktisat!.. Bu yüzden kompradorların, baronların, aracıların, tefecilerin, komisyoncuların keyfine diyecek yok. Yani zenginin en başarılı ve mutlu olduğu dönem… Eh tabi bu başarıyı da kutlayıp biraz da tatlandırmak lazım... Azıcık bir pudra şekeri ağızları tatlandırmaya yetiyor. Fazlası harama girer!.. Bu mutluluktan pay almak isteyen tarikat ve cemaatlerin mantar gibi çoğalması gayet normal, mutlu olmak istiyorlar çünkü. Sermaye koymadan, emek sarf etmeden sermayeden pay almanın en zahmetsiz yolu…

Sistemden beslenen ve sistemin at gözlüğü taktırabildiklerinin umuru değil tükenişimizin. O yüzden, çal davulu zurnayı, oyna gitsin modunda olanlara rağmen umudu yitirmeden, acılarımızı paylaşarak azaltmayı, azıcık mutluluğu da paylaşarak çoğaltmayı deneyebiliriz.