Nazi Güzellemeleri
Savaşın başındasın daha ve bu ne hız!.. Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi’nin aldığı bir kararla, muhalefet bloku tüm sosyalist partilerin siyasal faaliyetlerini yasakladı. Partilerin kapatılması tabi ki diğer Avrupa ülkelerinin gizli istekleri ve sessiz onayıyla yapıldı. Sosyal medyaya düşen görüntüler o kadar korkunç ki. Sokakta Ukrayna hükümet yanlısı kolluk kuvvetleri, muhalif gördükleri sivil vatandaşları çırılçıplak ağaç ya da direklere bağlamış ve işkence görüntüleriyle dolu. Bu görüntüler rejimin kendince sakıncalı olanları susturma, halkı rehin alarak, keyfi biçimde yargılama olmadan düşman ilan edilmesidir. Dahası 1945 Nazi zihniyeti yasal olarak hortlatılmış durumda. Ukrayna’da olan bitenden bal gibi haberdar olan Avrupa Konseyi, AİHM durumu her zamanki sözleri ”Endişeyle izliyoruz!” sözcüklerini dahi sarf etme gereği duymuyor. Zelenski hükümetinin, savaşın sorumlusu olarak sosyalistleri suçlayıp savaş ortasında hapishaneleri sosyalistlerle doldurmaya başlarlarsa şaşırmam. Birileri ona Rusya’nın sosyalist olmadığını söylese bari(!)
Şener Şen, İlyas Salman’ın “ Banker Bilo” filminde garip gurebayı bir kamyon kasasına doldurup “sizi Avrupa’ya götüreceğim” vaadiyle getirip İstanbul’un göbeğinde bıraktığı sahne geliyor gözlerimin önüne. AB ve ABD’nin Ukrayna’ya “Sizi Avrupalı yapacağız, NATO müttefiki olacaksınız ve sömürüden pay alacaksınız… “vaatleriyle savaşın ortasında bırakması filmle örtüşüyor sanırım. Bu savaş bitene kadar çokça hak ihlallerin yaşanacak olması Avrupalı vatandaşın umarım umurunda olur. Sadece Rusya’yı protesto ederek savaş karşıtlığını göstermelik sunmak, yakın gelecekte, hortlayan Nazi faşizminin tüm Avrupa’yı etkilemesi mümkün. Rus sanatçı ve yazarların eserlerine getirilen yasaklamalar, göçmenlerin kabulüne kadar takınılan tutum ve davranışlar, aslında içlerinde yenemedikleri faşizmi gün yüzüne çıkarmak için sanki böyle bir savaş fırsatı bekleniyormuşçasına hoyratça sergileniyor.
E bize ne bunlardan demeyin. Zira başımız her sıkıştığında elde bir umut olarak tuttuğumuz AİHM kapısı var. Gerçi şimdiye kadarki hak ihlallerine karşı tek yaptırımı para cezası vermek olsa da yine de umuttur. Avrupa’da azan faşizan hareketin bize yansımaları daha da beter olacak. Her alandaki yapılanmaları memleketi zehirlemenin dışında, Afrika, Ortadoğu ve Asyalı mülteci kampına dönüştü onların sayesinde. Sömürüp evlerini başlarına yıktıkları insanların umut kapısı olarak gördükleri yine NATO üyesi Türkiye’de soluğu alanlar için bir de üstüne pazarlık yapılıyor.
Polonyalı yazar Jerzy Kosınskı’nin “Boyalı Kuş” adlı romanında Nazi zulmünü ve halkın bu faşizm çılgınlığına bir hastalık gibi kendilerini kaptırışlarını anlattığı eseridir. Yazar, 2.Dünya Savaşı’nda soykırımdan kurtulabilmek adına evinden ayrılan Yahudi bir çocuğun (daha çok kendisinin) çektiği ızdırapları anlatır. Ne var ki kitap basıldıktan sonra da bitmiyor yazarın çilesi. Irkçı, milliyetçi zihniyet, özellikle Doğu Avrupa gazete ve dergileri kitabın aleyhinde kampanya başlatır. Karalama kampanyalarında kitapta, Rus askerlerini umut ışığı gibi göstererek ve Sovyetlerin Batı Avrupa’daki varlığını savunduğunu ileri sürerler. Yazarın bazı toplulukların yaşam biçimlerini karalayıcı, onur kırıcı öğeler taşıdığını, kültürleri aşağıladığını öne sürerek, ırkçı gruplar kitap ve yazar hakkında saldırı ve linç girişimleri başlatır. Öyle ki kitap, yazarın kendi memleketinde dahi satılmamaktadır. Hızlarını alamayan faşistler hasta ve yalnız başına yaşayan yazarın annesinin evine saldırı düzenlemekten dahi çekinmeyeceklerdir. ABD’deki Nazi artığı kişilerce evi basılır, defalarca ölümle tehdit edilir. Annesinin ölümü dahi basından gizlenir ki cenazeye linç girişiminde bulunulmasın. Çok değil yetmişli yıllarda oluyor tüm bunlar. Yazarın ifadesine göre devlet destekli bu karalama ve linç girişimleri, savaş sonrası o topraklarda kalan bir avuç Yahudi’yi korkutup kaçırmak içindi. Bizdeki cenazelere ve mezarlara saldırıyı hatırlayınca, faşizmin dünyanın tüm topraklarında aynı şekilde zuhur ettiğini görebiliyor insan.
Dünyanın tüm kötülüklerini ve senaryolarını sermaye sahipleri yazar. Devlet sahibidir bunlar. Kendilerine isim de takarlar, yazdıkları senaryoları oynar, oynatırlar. Savaşların hiç biri halkın çıkarına değildir, onlar sadece ölür ve tek sermayesi yeteneği olan sanatçılar ölür…