OKUMAK

Kim ne derse desin, okuyan bir toplumuz!.. En iyi biz okuruz(!) Mevzu açılmaya görsün hariçten gazelleri okuruz, üstelik dramatize ederek. Hele elde mikrofon da varsa tamamdır… O gazellerin yanında maval da okuruz. O kadar çok dinleyeni, inananı olur ki okuma işini meslek edinen bile olur. Yalnız, bu mesleği edindikten sonra kurt masalı okumayı ihmal etmeyeceksiniz. Siz yeter ki okuyun, en prestijli mevki makam sahibi bile olursunuz(!) Edindiğiniz malın- mülkün haddi, verilecek hesabı bile olmaz. Onca zahmete girip okuduğunuz gazellere, mavallara ve kurt masallarına inanmayan, dinlemeyen olursa, defterlerini kebirden okursunuz. Eh, olmadı canına okursunuz!.. Canına, çarkına okudunuz hâlâ dinlemiyor, üstelik karşınıza geçip meydan okuyorsa canına ezan okur, ardından ruhuna bir Fatiha okursunuz…

Bizlere okunanlardan öyle bilinçleniriz ki karşımızdakinin fizyonomik yapısını anında çözer, onu gözlerinden okuruz. Gözlerinden anlamadığınızın içini ya da ciğerini okuruz. Kendinden emin, özgüveni tavanlarda, bildiğini okuyan tipler oluruz. Öyle ki babasına rahmet okuduklarımızı üç günde unutur, aynı masalları okuyan yeni yüzlere tav oluruz. Tav olmakla da kalmıyoruz, seviyoruz… Prompterden okuyanları, Bakara-makara okuyanları, ezberden bildiği bir sureyi okuyanları, okuyup üfleyenleri, narsist bir sevgilinin pençesine düşmüş kurbanlık âşık gibi seviyoruz hem de. Ah keşke şu beden dilini, el ve yüz çizgilerini okuyabilseydik; belki hemen tav olmazdık…

Hukuk dilinde, yasa ve kanunların kimi ve neyi koruduğunu anlayın-anlamayın, mahkemelerde karar yüzünüze okunmuşsa iş bitmiştir. Okumak bu kadar değerli olmasa, kapıya kadar gelip sayaçlarınızı okuyup bir de “okuma bedeli” diye ayrı ücretlendirme yapmazlardı herhalde. Her ay şişen faturaları, zamları, yükselen enflasyonu dualar okuyarak savuşturacağımıza inancımız da tam. İçinde bulunduğu günlerden yarınlarını okuyamayanların; türkü, şiir, deyiş ve kitap okuyandan haz ettikleri de söylenemez.

Bir de lanet okuduklarımız, okuttuklarımız var... Sanırım en çok da o yüzden bu haldeyiz. Okunan lanetler, gök kubbenin tavanına çarpıp tekrardan bize yansımasının etkilerini yaşıyoruz galiba. Bu topraklar, yüreğimiz ve dilimiz lanet okumaktan ne zaman yorulur acaba?

Okumasına okuyoruz; ama küçük bir kusurumuz var, kitap okumuyoruz. O da kadı kızının küçük kusuru kadar sayılır(!) Okuyup da adam olalım diye(!) memleketin her ilinde, hatta bazı illerin ilçelerinde dâhi üniversitelerimiz var. (Toplamda 209 üniversite) Türkiye Yayıncılar Birliği Raporuna göre Ekim 2021’de kitaplar için alınan bandrollere göre; 720.551 adet bandrolle on aylık toplamda %20,44 artış kaydetmiş ve kitap üretiminin %1,41’ni akademik yayıncılık oluşturmuş. Ders kitapları, lise ve üniversiteye hazırlık kitaplarının en büyük pazara sahip oluşu ile %55,46’lık bir pay, edebiyat kitapları %6,82, çocuk ve ilk gençlik kitapları toplam üretimin%9,82’sini oluşturuyor. Şimdi bu verilere iyimser bir yaklaşımla internet çağında oluşumuzdan dolayı digital ve sesli kitapları da %2 olarak ekleyelim. Korsan kitap basım ve satışlarına dair bir rapor ve istatistiksel veriler yok. Yayıncılar Birliği raporlarının en az iki katı olduğunu düşünecek olursak okuma oranımız ortaya çıkıyor. Eserlerin korsan basımlarının bu denli çok olması da ayrı bir sistem sorunu…