Yeni Yılda Yapılabilecek En İyi Şey
İki gün önce yazısını bu cümleyle bitirmişti Oya Baydar. Onun bıraktığı yerden devam etmek istiyorum ben de.
Hayattan iki anektod önce.
Yıllar önce, 12 Eylül’ün en karanlık zamanını Metris zindanında geçiren kadınlardık. Duvarlara karşı konuşur, anlaşır ve çokça gülüşürdük. Kendi kendimizi yönetirdik ve ilkemiz çoğunluğun fikrinin karar olması üzerineydi. Komün alışverişi de bu ilkeden başka şey tanımazdı. Oylamanın konusu genellikle süt ve sigaraydı. Süt her zaman sigarayı yenerdi. Bir de ara ara çikolata oylamalara girerdi ya baştan kaybetmeye mahkumdu.
Bu hep böyle giderken bir gün çikolata isteyenlerden bir arkadaşımız öyle bir şey dedi ki, orada durduk: Arkadaşlar ara sıra da azınlığın haklarını kollasak… Azınlığın hakları! Bu sözü programlarımızdan tanıyorduk! İyi de hayatta hiç karşılaşmamıştık! Olur mu olmaz mı diye yeni bir tartışma yaşadık hatta. Sonunda Komün başkanımız, eh anacan bir tavırla; çocukların isteğini kırmayalım, diyerek hepimizi ilkelerin diplerinden kurtardı!
Çocuklara ara sıra çikolata alındı ya da o zaman hala yürürlükte olan, ailelerden gelen çikolataları sigara ile değiş tokuşa başladık. O da hüsranla bitti, ona da ‘kolektif’ aklımız, ‘ticaret bu’ diye müdahale etti. Programlarımız da sosyalizm, ürün değişimi zamanı olarak yazıyordu ya Metris cezaevi koğuş komününün sosyalizm programıyla ne işi vardı ki! Bilmekle öğrenmek arasındaki fark bu kadar çıplaktı işte.
90’ların hemen başındayız bu kez.
1991 seçimleri için bir araya gelen bizim dünyanın dergiler platformundaki temsilciler olarak bir araya geldik. Sol, sosyalist ne varsa işte. Zaten ortada henüz demokratik siyaset alanında başka kurumlarımız da yoktu. Malum adaylar belirlenip yerleştirilecek. Toplantı birden adayları yerleştirme yarışına dönüşüverdi! O il, o ilçe benim diyen bir zihniyetle herkese uygun paylaşalım sesi arasında tartışmalar başlayıp bitiyor, zaman akıyordu. Benci zihniyeti yenebilmemiz için geri kalan herkesin ortak olması gerekiyor ama çoğu sessizliği yeğliyor! Böyle tuhaflık ortamında paylaşımcılar sahayı boşaltıp, o ben sesini kesmeyi denediler. İyi oldu, lakin onları da kendi yoldaşları, partilerinin ‘çıkarlarını korumamak’ sopasıyla bir temiz dövdüler. Grup bencilliği böyle de olabiliyordu işte.
İş orada kalmadı; ben ben diyen adam bu kez, platformun bildirisini yazan aynı arkadaşa çıkıştı; ya niye faşist diktatörlük demiyorsun şuna da faşizm diye geveliyorsun! Eh insan o da, tabii onun sabrı da taştı ama sakince, ilkeli bir tutumla susturdu onu: Kusura bakma, burada 11 temsilci var, faşizme bir de diktatörlük ekleyen sadece sen ve ben varız! Tartışma bitti, benci sustu, herkes rahat bir nefes aldı, seçimlere ortaklaşa gidilebildi.
2020’yi bitirirken Oya Baydar, tam bu derdimizi dile getirdi bence. Oysa hayat “ebebi karşıtların” çatışmasıyla değil, diyalektiğin bütünselliğiyle çelişkilerin çözümü ile akıyor. Ve işte bu yüzden “hep iyimserlerin” boş bıraktığı yerleri de birilerinin doldurması, diyalektiğin bütünselliği ile yürüyüşün o anki halkasının stratejik olarak elde tutulması gerekiyor. Siyasi ve toplumsal hayatlarımızın toplamı bundan başka ne ki?
2020 gibi pandemiye, savaşa, sömürüye, açık devlet ve erkek şiddetine kesmiş felaket yılından çıkış umudunu, bir birlik kurabilirsek, iyi bir şey yapmış oluruz, 2021 ancak böyle iyi bir şeyle değişime sahneyi hazırlayabiliriz.
Birlik, birlikte mücadele elbet şahane sözler, hayat yolumuzun en çok istediği. Ama işte içi de fazla boşaltılmaya müsait şeyde. İçini insana ve hayata dair en güzel unsurlarla donatmak gerek. Yukarıda üç olaylı iki anektodu işte bu nedenle aktarma gereği duydum. Çoğunluk kulvarından çıkalım, çoğulculuk lafını hayatın işleyiş ilkesi yapalım da, asgari müştereklerde çoğullukla ortaklaşmanın zenginliğiyle yollar açmalı. Birlik, birlikte mücadele derken arka hesapların tasallutu dışında hakikatin ışığında, gerçekten yol yoldaşlığı yapmalı.
Ya Kadın Cephemizde?
Bugün bu yüzyıla damgasını vurmaya aday kadın hareketinin her geçen gün daha fazla gelişip güçleniyor. Dünyada bir kadın devrimi hayaleti dolaşıyor. Rojava’dan beri kadınlar her yeri her şeyi sarsıyor, değiştiriyor. Erkek egemen kapitalist sistem, gerici faşist devlet yapıları, erkek egemen yargılar kadınların hücumuna uğruyor. Bundan şüphe yok.
Yine de kendi aklının ışığıyla ikircimsiz buluşup daha çok büyüyebilmesi gerek. Burada hala sorunlarımız var ve daha tarihin bu derslerine ihtiyacımız olduğu hazin ama gerçek. Çoğulculuk, azınlıktakilerin haklarına saygı, kadın aklını bütünleyici kılmak için ne çok yük var atılması gereken. Ne çok sorun var kadınların hayatında, çözülmesi gereken. Ufku en geniş kadınlar topluluklarımız var, en direngen kavgaların neferleri olarak yola koyulmuşken birlikte yürüyüşün durumunu bir daha düşünmek ve daha da güçlendirmek hepimizin görevi.
Zira günler kadın katliamlarıyla geçiyor, kadınlar ortaçağ karanlığının hıncına bir daha uğruyorlar. Erkek katiller, erkek devlet, erkek yargı kıskacında ölüm gelene kadar kadınlar yaşadıkları şiddetle gündeme bile giremiyorlar. Şiddetle mücadele alanımız hala parça parça ve etkisiz, asıl şiddet muhatabı kadınlar örgütsüz. Birleşmek, birlikte mücadele etmek en çok bunun için gerekli. Burada mahallere, sokak ve caddelere, apartmanlara, evlere, işyerlerine, okullara ve dahi hayatın yeşerdiği her yerde birlikte örgütlenmeye ve birlikte mücadeleye ihtiyacımız var.
Dünyada milyarlarca kadın karın tokluğuna evdeki emeklerinin değersiz kılınması yüzünden esir, yoksul. Çaresiz, çünkü kendi emeğinin gaspına karşı örgütsüz, milyarlar halinde saf dışı. Kadın hareketi hala bu alanın gerçekliği ve mücadele dinamiğine uzak duruyor. Teorik ufku kadar, siyasal sevgisi de sorunlu. Çabalar çok parçalı ve dolayısıyla yetersiz.
Kadınlar artık partilerin erkek egemen yapılarını değiştiriyor. Özerk Kadın Meclisleri var hem her birinin hem birleşiklerde. Eşbaşkanları var, erkek tekelini tek hamlede sarsan. Ama kendi yapıları dışındaki milyonların, milyarların her gün yaşadığı iki soruna da el uzatmaları çok eski yöntemlere sıkışık. Türkiye’de ve Ortadoğu’da ve Dünyaya kadın aklının toplaşması, hareketinin buluşması gerek. İvedilikle bu iki ana, en somut derdi önüne koymalı; hem de pratiğin çözücü gücüne güvenerek işe koyulmalı.
Oya Baydar’la başladım söze, yine onunla bitirmek istiyorum. Burada da tarihimizden dersler çok. O da benim gibi, bardağın boş tarafını görmeyi önceleyenlerdenmiş demek ki. Bu yüzden karamsar ve de kararsızlardan görülürmüş. Baş edemediği yerde çekilmiş, adamlar tepinip durulurlar sanmış ben gibi. Bu belki de erkekler dünyasında tek kadın kalmanın faturasıydı belki de. Siyasetin erkek egemen yapısı ve zihniyeti dün iyice karaydı üstelik. Kadın aklı üzerine kadim önyargılar kılavuzu henüz sarsılmış değildi elbet. (Aslında aynı olgunun izdüşümünü yükselen kadın hareketinin yapısal halinde de görmekteyiz, ne yazık ki.)
Kendisiyle, ilk karşılaştığım günü iyi hatırlıyorum. Leyla Güven nihayet hapishaneden çıkarılmış, evinde açlık grevine devam ediyordu. Bizler onula evinde görüşüp gelmiş kadınlar, bir büyük salonda, deneyimlerimizi paylaşıp nasıl yürüyeceğimizi konuşuyorduk. Sıra bana gelip konuştum, söylediklerim ilgiyle karşılanmıştı. Yerime otururken, Oya Baydar’ın yanından geçiyordum. Durdum, kulağına eğildim ve mealen şunları söyledim; tarihin ironisine bakın ki, dün karşı saflarda neredeyse vuruşuyorduk. Hayat, böyle olmaz, dedi ve bizi buraya getirdi. Şimdi oturun birlikte çalışın, dünyayı değiştirin, diyor. O da sevinçle elimi tuttu ve aynen öyle, dedi. Helalleştik, kavilleştik. Ne güzeldi.
Hayata her anın, herkesin bir kattığı bir şey vardır, onu görmek ve göstermek de değerlerimize saygıya dahildir. Bu anıyı da bu nedenle aktardım.
Malum, Leylamız yine hapiste.
Zamanımızın en yetkin en direngen kadın aklıyla kuşanmış kadınları da zindandalar. Figen, Gültan, Sabahat, Aysel, Çağlar, Edibe, iki tane Mukaddes, daha niceleri. Nevin Yıldırım, tecavüzcülere inat, özsavunma kahramanı, erkek adaletin acımasız hücresinde hala. Hepimizin adına bedel ödüyorlar. Onlara borcumuz var. Sevgilerimi yolluyorum bu kadınlara.
21 yüz yıl gibi 2021 de, kadın yılı olsun ki halkların kardeşçe paylaşım dünyasının yolunu açsın. Bundan şüphe duyulmaz bir yürüyüşe hep birlikte dalmak dileğiyle.