BİZ BİLİRİZ
Bundan tam 40 yıl önceydi. Akrabalarımız Adıyaman'dan Yozgat ve Kırşehir'e mercimek-nohut hasadına oradan da Karadeniz'e fındık toplamak için mevsimlik tarım işçisi olarak gitmişlerdi.Tekrar memlekete dönüşlerini çok iyi hatırlıyorum. Onları getiren araç nedense Malatya'da bırakmıştı. Onlar da bir gün bizim evde mola verip ertesi gün döneceklerdi. Anam önce yemeklerini hazırlamış, sonra kazanını yakıp banyoyu hazır etmişti. Hepsi yorgun, bitap düşmüştü. Banyoya ilk kadın girdi çamaşırlar ve kendini yıkayıp çıkınca kızını yıkama işi bana kalmıştı. Kız, benden bir ya da iki yaş küçüktü. Elleri öyle çatlamıştı ki açık yara haline gelmiş kanıyordu. Çizikler, tırnak arasına girmiş kıymıklardan şişmiş, enfekte olmuş tırnaklar canını çok yakıyordu.
Su değdikçe acıdan oflamasına öyle üzülmüştüm ki kıyamamıştım banyo lifini sürmeye. Ellerimle sabunlamıştım benimkine eş, kanayan o elleri. Başındaki bitleri temizlemek benim yapabileceğim bir iş değildi. Sadece su ve sabunu özleyen başını okşarcasına yıkamıştım. Büyüklerin kendi aralarında yaptıkları sohbetlerini de hatırlıyorum. Aşağılanma, küçük görülme, çocukların yevmiyelerinden kesme, işçilerin kendi aralarında Kürtçe konuşmalarından rahatsız olma, uyarılma...ve anlatılmayan anlatılamayan kim bilir daha neler yaşadılar. Hoş, aradan geçen bunca zamana rağmen değişen birşey de yok...
Biz yaşadıklarımızdan çok iyi biliriz memleketin ırgatlığını yaparken ümüğümüzden kısılanları. Sadece ücretleri değil sesimizi, nefesimizi nasıl kesmeye çalıştıklarını da. Kendini korumaya çalışmanın bedellerini katliamlar sürgünler, asimilasyon ve tecritlere rağmen yaşama tutunmanın ne demek olduğunu en iyi biz biliriz.
Çatlamış elleri, tırnağının arasındaki kıymıklara rağmen yaşama tutunmayı, canı yana yana, kanaya kanaya elde ettikleri politik kazanımlarına öfke, nefret besleyip partiyi kapatma çabalarıyla yok saymaya çalışanlar aslında ne kadar güçlü ve direngen olduğumuzu da biliyorlar. Hâlâ HDP 'nin gücünün ve etkilerinin nereden geldiğini anlamayanlara ve kabullenmeyenlere naçizane önerilerim olacak. Önce bin yılların tarihini ve kültürünü sırtlanın, yüzyılların yalnızlığını da yanınıza alın. Sonra şöyle bir bağa bahçeye girin, ellerinizden kan akıncaya saçınıza bit düşünceye kadar yıllarca karın tokluğuna çalışın. Sonra üstüne işkencelerin her türlüsünü ya da soykırımlar yaşayın, evlatlar, ana- baba, kardeş kaybedin işte o zaman anlarsınız. Elbette ki hiçbir halk ve hiç kimse için böylesi dileklerimiz yok, olamazda...
Partiyi kapatıp getirilecek siyaset yasakları umudun ve direncin yeşerttiği Hayat Ağacı'nın köklerine zarar vermez. Bilakis, o kökler beslendiği topağa daha sıkı tutunur, yeni kökler salar. O ağacın gölgesinde acılar, yokluklar tükenir ama bilgi, cesaret, sevgi ve yaşam asla bitip tükenmez.