Günlerdir sürdürülen savaş çığırtkanlığı havadan ve karadan süren Afrîn çıkartmasıyla sürüyor. “Zeytin Dalı Harekatı” adı verilerek cumartesi günü saat 17:00’de 72 savaş uçağıyla başlayan bombardımanda sivil yerleşim alanları zarar gördü ve içerisinde çocukların da yer aldığı onlarca sivil hayatını kaybetti.
Günlerdir sürdürülen savaş çığırtkanlığı havadan ve karadan süren Afrîn çıkartmasıyla sürüyor. “Zeytin Dalı Harekatı” adı verilerek cumartesi günü saat 17:00’de 72 savaş uçağıyla başlayan bombardımanda sivil yerleşim alanları zarar gördü ve içerisinde çocukların da yer aldığı onlarca sivil hayatını kaybetti.IŞİD kalıntıları ve başkaca devşirme cihatçı, Selefi örgüt mensuplarından oluşturulan ve Türkiye yönetiminin hamiliğini sürdürdüğü ÖSO mensuplarının da Türkiye’den otobüs ve araçlarla sınır boylarına nakliyle birlikte TSK, ÖSO ve Selefi cihatçı kalıntı birlikleriyle birleşerek savaşı karadan Afrîn içlerine doğru yaymak istiyor.
Erdoğan, Kürtler üzerinden iç politikaya oynarken, İslamcı-milliyetçi parti ve güçleri etrafında toplamak, muhalefeti hepten hizaya sokmak istiyor. Demokratik güçleri ve dayanışmayı ezip bastırmanın peşindedir. İşçi ve emekçileri sorunlarından koparıp, milliyetçilik ve dincilik üzerinden teslim almak istiyor. Bölge devletlerine karşı güç gösterisi yapıyor ve aynı zamanda “büyük lider” görüntüsünü sürdürerek rakipsiz yürümenin peşindedir.
Ancak hesabın bozulmasına neden olacak birçok faktör bulunuyor.
TSK’nin ÖSO ile iş tutarak girdiği Afrîn’den Türkiye’ye hiçbir zaman bir saldırı olmamıştır. Rojava’nın üç kantonundan biri olarak küçük bir kasaba iken, Arap ve Türkmenler gibi birçok halkın ortak yaşam alanına dönüşen Afrîn’de Türkiye bir direnişle karşılaşacaktır. Afrîn ile Kobanê arasına bir kama gibi giren ve kantonlar arası ilişkiyi 2016’daki “Fırat Kalkanı Harekatı” ile kesen Türkiye’ye, yine Rusya destek sunmuş, ABD yol vermişti ve bu durum Kürtler içinde büyük bir öfke birikmesine neden olmuştur.
ABD ve Rusya’nın bu defa da izni, onayı ve “yol vermesi” olmadan Türkiye’nin böylesi bir girişimde bulunmaya cesaret edemeyeceği bir varsayım değildir. Suriye Savaşı boyunca yaşanan gelişmelere bakıldığında bu rahatlıkla görülebilecektir.
Zira emperyalistlerin eline verdiği ipiyle bir yere kadar yürüyebilecektir.
ABD ve Rusya, iki emperyalist güç olarak Suriye ve Ortadoğu ülkeleri ve halkları üzerinde kıyasıya bir rekabet içindedir. Suriye savaşında ABD ile birlikte “kaybeden” olan Türkiye, Afrîn’e yönelik askeri hamle ile aynı zamanda bölgesel ve uluslararası güçlerin yeni bir hesap alanı içine girmiştir.
Ve bunun bir sınırı ve süresi var gibi görüyor… İran, Irak ve Suriye, Türkiye’nin girişimini açık ya da üstü kapalı “işgal girişimi” olarak değerlendirmektedir. Dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye tepki yağmaktadır. Belli başlı emperyalist ülkeler diplomatik bir dil kullansalar da, Türkiye’nin hızla “harekatı” bitirmesini istemektedirler.
Erdoğan ve iktidar sözcülerinin söylemlerinin aksine bugüne kadar Afrîn’den ya da Rojava kantonlarının herhangi birinden Türkiye’ye yönelik herhangi bir tehdit, tehlike, aykırı hareket ve girişim olduğuna ilişkin bir veri bulunmuyor. Türkiye halkları da bunu bilmektedirler ve Afrîn halkıyla dayanışma içine girdiğini ilk andan itibaren göstermiştir.
Kürdistan’a ilgisi tarihe dayanan Fransa’nın BMGK’yi toplantıya çağırması ise aslında Türkiye’nin Kürt sorunu ve Kürdistan sorununu bir kez daha uluslararası platformlara taşımış olduğunu da kaydetmek gerek.
Hiçbir “sağlam ve ikna edici gerekçesi” olmadan, resmen Suriye’nin bir parçası ve toprağı sayılan Afrîn’e girmesiyle, Türkiye ve Rojava dünyanın ve BMGK’nin gündemine girmiştir. Afrîn’in savaş uçaklarıyla bombalanması, tank ve toplarla köy ve kasabalarına girilmesi muhtemelen BMGK tarafından “işgal girişimi” olarak değerlendirilecek, kınanacak ve hızla çıkması istenecektir. Olmaması halinde yeni gelişmeler beklenmelidir.
AKP iktidarı ise bu macera ile birkaç hesap peşinde olsa da işi hiç de kolay değildir.
Daha başında “muhalif” geçinen tüm rakiplerini esir almış olmakla rahata erdiğini de düşünmemelidir. CHP merkezi de dahil olmak üzere ulusalcı sol, İslamcı-milliyetçi partiler “Şanlı ordumuzun arkasındayız” diyerek Erdoğan’ın savaş arabasına binmiş olmakla şimdilik onu rahatlamış olsalar da bu geçicidir. Bu ikiyüzlü tayfa bir “açık” peşindedir.
HDP ve Türkiye’nin barış yanlısı, savaş karşıtı, sosyalist, sol ve devrimci güçleri, işçi ve emekçiler başından beri savaşa ve işgal girişimine karşı tutum aldılar ve halkların barış içinde eşit ve özgür yaşadığı demokratik Türkiye bu yolda yürünerek kurulacaktır.