Savaşa karşı, barış hakkı Türkiye tarihinin en kritik dönemini yaşıyor. Türk askeri, Suriye topraklarında.
Savaşa karşı, barış hakkı
Türkiye tarihinin en kritik dönemini yaşıyor. Türk askeri, Suriye topraklarında. Buna itiraz edenler soruşturmaya uğruyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Medyanın neredeyse tamamı, toplumu tek savaş gücüne dönüştürmeye, barış istemlerini bastırılmaya çalışılıyor.
Siyaset, akademi ve medya büyük ölçüde milli mutabakatla davranıyor. Düne kadar barış isteyenleri yargılayanlar, şimdi buna savaşa savaş diyenleri siyasal linç ediyorlar.
Ne yazık ki, bu gün Türk milliyetçilerinin, İslamcı, solcu statükocu ve muhafazakârlar kesimlerin çabalarıyla barış fikrini ağıza almak büyük bir cesareti, risk üstlenmeyi ve bedel ödemeyi gerektiriyor.
Bu gün Kürt meselesinde 2013-2015 Çözüm Süreci’nde kaçırdığımız fırsatın değeri, Suriye’de yaşanan gelişmelerle daha da anlaşıldı. Artık, Türkiye’nin barışı, bölgenin sorunuyla, Suriye’nin geleceğiyle birlikte masada. Dünyan ilk kez bu kadar yaygın Kürt meselesiyle tanıştı ve yoğun olarak tartışılıyor.
Herkes için demokratik ve meşru yollarda, barış talep etmenin tarz ve yöntemi farklı olabilir. Ama talep ettiğimiz barış “hayatın özü”, itiraz ettiğimiz ölme ve öldürülme tercihlerinde birinin seçilmesi. Yani barış, ölüme hayır, yaşama evettir.
Barışı, çatışmasızlık hali, uzlaşma kültürü, bireylerin, toplulukların ya da halkların karşılıklı olarak birbirlerini tanıması kavramlarıyla birlikte düşünmek gereklidir. Barış, iyi olma halidir. Başkasının acısını anlama, birbirini duyma, farklılığın farkında olma halidir.
Bugün Türkiye’de savaş koşullarında, düşünce özgürlüğünün kendisi tehdit altında. Popüler Türk ceza yasası TCK 301. madde yeniden raflardan indirildi. Hrant Dink cinayeti öncesinin taşlarını döşeyen yasadan ve siyasal ortamdır sözünü ettiğimiz.
Hrant Dink tarafından düzenlenen, 18-19 Ekim tarihlerinde Vakfın salonunda yapılacak ‘Kayseri ve Çevresi Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi Konferansı’ Şişli Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Aynı konferans bir hafta önce Kayseri’de yapılmak istenmişti, yine yasaklanmıştı.
Artık, HDP’nin sadece parti binaları içerisinde toplantı, basın açıklaması yapmasına müsaade ediliyor. HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları filen kaldırıldı. Parti kapatılmaktan beter edildi. Son bir aydır güvenlik güçlerinin ablukaya aldığı milletvekillerine öfkeyle, nefretle bakışları ve davranışları yürekleri acıtıyor. İnsanı kahreden bakışlar.
Savaşa, savaş diyen CHP’li Kürt milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, siyasi linç edilmesi, ırkçı hakaret edilmesi Türkiye’nin yüz karası.
Bu süreçte Türkiye, ABD’nin çekilmesi ile Suriye’de yeni pozisyonunu aldı. Hiçbir tarafın varlığını istemediği yabancı güç olarak, Suriye’nin egemenlik alanında neler yapacağı gizli değil. Donald Trump, Kürtlerle işbirliğine son verdikten sonra ABD ordusu Suriye’de “petrol kuyusu bekçiliğine” devam edecek.
Literatürde bütün bu olup bitenin adı çok açık. Birleşmiş Milletler sözleşmesine göre savaş yasak. Bu nedenle BM her hangi bir devlet için savaş tanımlaması yapmaktan sürekli kaçınıyor. Çünkü aksi halde uluslararası hukuka göre yaptırım uygulamak zorunda. Aynı tiyatroyu bu günlerde Suriye izliyoruz.
1984 yılında toplanan BM Genel Kurulu, 39/ 11 sayılı bildirisi Barış Hakkına ilişkindir. BM Genel Kurul kararları Prof. Dr. M.Semih Gemalmaz, Ulusalüstü İnsan hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Legal Yayınları, İstanbul incelenmeli.
Savaş karşı çıkma, barış talep etme konularında da Birleşmiş Milletler Belgeleri nettir. BM Sözleşmesi, barış hakkını kutsi bir hak ilan etmiştir. Halkların barış hakkının güvence altına alınmasının ve etkin bir şekilde hayata geçirilmesinin her devletin temel bir yükümlülüğü olduğuna hükmetmiştir.
Savaşı suç olarak tanımlayan, barış hakkının kutsallığına vurgu yapan çok sayıda uluslararası belge, sözleşme, ülkemizde bugün tozlu raflardaki birer kağıt parçası.
Toplumsal hareketlerin zor araçlarıyla bastırılmış, fazlasıyla geriletirmiş olması ve savaşa ortamda toplumu kuşatan milliyetçilik zehrinin panzehiri, uluslararası sözleşmelerin tanımladığı çerçevede savaşa karşı çıkan, kutsal bir hak olan arak barışı savunmanın ulusal çapta yasal bir çerçeveye kavuşmasını da içeren barış hareketinin, toplumsal duyarlığının geliştirilmesidir.