ZENGİN(LEŞ)MEK
Medya-haber içerikli bir internet sitesinde, dünyaca ünlü kişilerin pek bilinmeyen yönlerini anlatan bir videoya rastladım. Daha çok, müzik, sinema ve moda alanlarında tanınmış kişileri ele almış. Farklı kişilik özellikleri, alışkanlık, takıntıları ve yaşam tarzlarının ilginç yönlerini anlatmış. Dünyaca ünlü başka isimler de vardı; mafya babaları, dünya siyasi liderleri ve bilim insanları gibi. Yalnız hepsinin ortak özelliği zengin olmaları, zaten bu yüzden medyada yer alıyorlar. Özellikle siyasi liderler ile ilgili olanı, yaşadığımız dünya düzenini ve politikaları anlatır gibi…
Müzik, sinema ve moda daha çok eğlence sektörü, bu alanlarda yeteneği ve şansı olanlar bunu paraya dönüştürebilmiş insanlar. Ama yazar-şair yani edebiyat alanında zenginleşmiş, devasa paralar kazanmış isimler yok. Birkaç tane popüler yazar hariç, o da kitapları sinema filmine çevrilmiş olanlar... Teknolojinin gelişmesi ile bilgisayarlar ve programları hayatımıza koyan birkaç tane bilim adamı var zengin olan. Mafya babalarının nasıl zenginleştikleri malum… Bozuk düzene karşı olmak yerine, kişisel menfaatleri için nasıl kullanabileceğini iyi bilen, akıllı tipler. En zenginleri ise politikacılar… Kapitalist sistemin hâkim olduğu devletlerin(devletin varlık sebebi bu zaten) yöneticileri.
Dünya siyasetine yön veren ABD’nin ilk başkanı George Washington arsa ve arazileri sahiplenip devasa servet ediniyor. Ondan sonraki başkan Thomas Jefferson, toprak ve yüzlerce kölenin sahibi bir zengin. Roosvelt, kıtaya ilk gelip yerleşen ve oraları sahiplenip zenginleşen bir ailenin çocuğu. Andrew Jackson, James Madison, Baines Johnson, John F. Kennedy, Herbert Hoover, Bill Clinton, Trump ve Barack Obama. Bu isimlerin hepsinin milyon-milyar dolarlık servetleri var. Halk, seçim çalışmalarında bile cinsiyetçi, ırkçı, alaycı bir dil kullanan Donald Trump gibi servetinin haddi ve hesabı olmayan, şimdiye kadarki tüm liderlerin servetlerinin toplamını dahi geride bırakan bir adamı, neredeyse tüm eyaletlerde yüzde ellinin üzerinde oy alarak başkan yaptı. Ülkenin kuruluşu bile yağma, istila ve talanla zenginleşerek hükmetmek üzerine. Bunu sürdürüyor olmaları aslında yadırganacak bir durum değil. Diğer ülkelerde de sistemin bu şekilde işlemesi üzerine siyaset üretiyor. Bu yüzden, kendi ülkesinde kurduğu sermaye düzenini bozacak en ufak örneklemeye, sömürüldüğünün bilincinde olan ve buna direniş gösterenlere tahammül edemiyor. Gerçek anlamda halkın iktidar olduğu bu ülkelere saldırıp savaş açmaktan, liderlerine suikast düzenlemekten ve halkına kan kusturmaktan da çekinmiyor. Yakıp yıktığı, katlettiği insanlığın, kendi sinema endüstrisiyle özdeşleşmiş Hollywood’da filmleri çekilir. ABD halkı, gişe rekorları kıran bu filmlerin, zengin(leş)miş yapımcı, oyuncu ve siyasetçilerini, kırmızı halıda yürürken adeta izdiham içinde izlemeye gider.
Kişisel servetleri olmayan politikacılar da var tabii ki. Onlar, halkla birlikte sömürü düzenine karşı sosyalist devrimini geçekleştirmiş ülkelerin liderleri. Ho Chi Minh, Fidel Castro, Ernesto Che Guevara, Lenin, Mao Zedung, Hugo Chavez… ve halk adına mücadele edip inandıkları değerler uğruna ölen nice büyük isimler. Bir tek bu isimlere ait kişisel servetlerden konuşulmuyor. Kişisel servetleri olsa, karalama kampanyalarında epeyce malzeme yapılırdı. Geriye sadece; insanlığı kurtaracak öğretileri, onurları, yazdıkları-yaptıkları eserler ve yaşama dair umut bırakarak gittiler.
Bizde de durum aynı… Emperyalizmin yayılmacı- istilacı olduğu dönemde kapitalist ilkeler üzerine kuruldu. Bu ilkeleri reddetmek, kafanızın ezilmesi demek… Emektar, ezilen ve sömürülen taraftaysan fakirsin, politikacı olamazsın. Yok öyle; doğa ve çevre, Kürd, Rum, Ermeni, Süryani, Alevi ya da ötekilerin kültür ve yaşam hakkı diye söylenerek siyasetçi olmak(!)Olsan olsan siyasi rehine, tutuklu, terörist, bölücü ya da ölü olursun. Zenginsen, çevrende hatırı sayılır bir kalabalık var demektir. Kültürün, liyakatin, eğitimin,(hele diplomanın), temiz sicil kaydının bir önemi kalmıyor, potansiyel siyasetçi sayılıyorsun ve mesleğiniz de politikacı oluyor. Hem parana para katıyorsun hem de çevrendeki kalabalık arttıkça yine güce ve paraya dönüşüyor. Üstelik o zenginliğin yanında eşantiyon olarak; prestij, karizma ve kariyer de veriliyor. İçişleri Bakanlığı verilerine göre faaliyette bulunan, yüz on altı tane aktif siyasi parti var. Bu sayı; çoğulcu, katılımcı, demokratik ve özgür siyasetin sonucu mu sizce?